DİYARBAKIR - HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın’ın JİTEM elemanları tarafından evinden alınması ve ardından katledilmesi üzerinden 31 yıl geçti. Kardeşi Veysi Aydın, “Vedat’ın mirası, sahip çıktığı mücadele kitleselleşti, devletin yanılgısı da bu oldu” dedi.
Halkın Emek Partisi (HEP) Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın, 5 Temmuz 1991’de kendisini polis olarak tanıtan JİTEM elemanlarınca evinde gözaltına alındı, 2 gün sonra 7 Temmuz’da cenazesi Elazığ’ın Maden ilçesinde bulundu.
12 Eylül 1980 askeri darbe sürecinde tutuklanan ve 4 yıl cezaevinde kalan Aydın, tahliye olduktan sonra bir grup Kürt aydınıyla birlikte İnsan Hakları Derneği’ni (İHD) kurmak için çalışma başlattı. 1990 yılında İHD Diyarbakır Şubesi Yönetim Kurulu’na seçilen Aydın, 28 Ekim 1990 tarihinde ise Ankara’da yapılan İHD Genel Kurulu’nda Kürtçe yaptığı konuşma nedeniyle tutuklandı.
İHD’NİN ÖNCÜLERİNDENDİ
Hakkında açılan davaların duruşmasında Kürtçe savunma yapan Aydın, 4 aylık tutukluluk süresinin ardından 1990 yılı sonlarında İHD Diyarbakır Şubesi Başkanlığı’na, 1991 yılı Haziran’ında ise HEP Diyarbakır İl Kongresi’nde il başkanlığına seçildi. Kendilerini polis olarak tanıtan 3 JİTEM elemanın, 5 Temmuz gecesi Aydın’ı evinden gözaltına almasının ardından 7 Temmuz’da işkence edilmiş cenazesi Elazığ’a bağlı Maden ilçesindeki bir köprünün altında bulundu. Diyarbakır'da düzenlenen cenaze törenine katılan yüzbinlerce kişinin, 10 Temmuz 1991’de Mardin Kapı Mezarlığı’na düzenlediği yürüyüşe yönelik polis saldırısı sonucunda en az 8 kişi yaşamını yitirdi, onlarca kişi ise yaralandı.
30 YIL SONRA DOSYA DÜŞÜRÜLDÜ
3 Kasım 1996’da meydana gelen Susurluk kazasından sonra görevlendirilen Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkan Vekili Kutlu Savaş tarafından hazırlanan ve başbakanlığa sunulan raporda, Vedat Aydın her ne kadar devlet içinde odaklanan bir çete tarafından katledildiği belirtilse de soruşturma dosyasında bir yol alınmadı. Dosyanın zamanaşımı kapsamında düşmesine kısa bir süre kala JİTEM itirafçısı Abdulkadir Aygan'ın cinayete ilişkin ifadeleri 2011’de dosyaya girdi. Aygan, Aydın'ın Cem Ersever'in başında bulunduğu itirafçı JİTEM elemanları tarafından katledildiğini açıkladı. Soruşturma savcısı, bu ifadeler üzerine JİTEM elemanı Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım hakkında yakalama kararı çıkardı, ancak geçen 10 yıl içinde Yıldırım’ın yakalanması için bir gelişme sağlanamadı.
Bölgedeki 90’lı yıllarda işlenen “faili belli” cinayetlerin ilki olarak görülen soruşturma dosyası, 30 yıl Diyarbakır Adliyesinin tozlu raflarında bekletildikten sonra 5 Temmuz 2021’de zaman aşımı nedeniyle düşürüldü.
Vedat Aydın’ın kardeşi Veysi Aydın, Aydın’ı ve mücadelesini anlattı.
‘KÜRT BİLİNCİ GELİŞTİ’
Aydın, Vedat Aydın’ın çocukluğundan şehadetine kadar çok yoğun ve hareketli bir yaşamı olduğunu belirterek, Vedat’ın ilkokuldan sonra ortaokulu Bismil’de, liseyi de Silvan’da, Diyarbakır ve Kızıltepe’de okuduğunu söyledi. Lise öğreniminden sonra Vedat Aydın’ın Diyarbakır Eğitim Enstitüsü’nü kazandığını ve orada eğitimine devam ettiğini kaydeden Aydın, eğitimle birlikte Vedat’ta artık politik bir kişilik oluşmaya başladığını ifade etti. 1971’den sonra Vedat Aydın’da Kürt bilincinin gelişmeye başladığını dile getiren Aydın, Vedat Aydın’ın Kürt hareketi içerisinde 12 Eylül Darbesi’ne kadar aktif yer aldığını belirtti.
‘12 EYLÜL’E DİRENİŞLE BAŞKALDIRDI’
12 Eylül Darbesi ile birlikte bütün Türk sol hareketleri gibi Vedat'ın dahil olduğu hareketinin de baskı altına alınmaya çalışıldığını ifade eden Aydın, "Üyeleri, sempatizanları bir şekilde tasfiye edilmeye çalışıldı, cezaevlerine alındılar. Türkiye’nin tümünde olan darbe, özelinde Kürt hareketi için yoğunlaştı ve o dönemin Diyarbakır Cezaevi durumu ortaya çıktı. Vedat Aydın 12 Eylül döneminde 4 yılını Diyarbakır Cezaevi'nde geçirdi. O dönemde yapılan işkencelere karşı başkaldırının gelişmesiyle birlikte Vedat Aydın da ilk yılından sonra bir şekliyle o süreç içerisine girdi ve direniş ruhuyla baskılara karşı çıktılar. O barbarlığa, yok edilmeye, kimlik dejenerasyonuna karşı harekete geçtiler. Orada gelişen bütün direnişçilerle birlikte ideolojik farkı gözetmeksizin, ‘biz insanız, Kürdüz ve bunlarda Kürtlere karşı yapılıyor, Kürtler olarak bizlerde bu zulme karşı direniş geliştirmeliyiz’ şiarıyla hareket içerisinde yerini aldı” ifadelerini kullandı.
‘KÜRT DİLİNDE ISRARCIYDI’
Vedat Aydın’ın Kürt diline yönelik çabasının çok büyük olduğunun altını çizen Aydın, “Vedat bilinçli bir Kürt insanı, aydını ve militanıydı. ‘Ben Kürdüm, dolayısıyla Kürt halkına yönelik bir talep varsa bu benim meşru düşüncemdir. Ve ben bunu illegal olarak dile getirmem, bedeli ne olursa olsun öderim ve meşru bir şekilde dile getiririm’ diyordu. İHD kongresindeki tavrı biraz ona yönelikti. ‘Bizim anadilimiz inkar ediliyor, yok sayılıyor ve bende kendimi anadilimle ifade etmek istiyorum. Benim doğal, insani hakkımdır, meşru haktır, ben bunu sonuna kadar savunacağım’ diyordu. Böyle bir kişilikti Vedat. Bir dil insanın kimliğidir. Dil yok olduğu zaman o halkın kimliği de yok oluyor. O tehlikeyi yaşıyoruz. Vedat da o bilinçle dilini her ortamda kullanıyordu. Edebiyat öğretmeniydi. Yargılama sürecinde hakim ona, ‘Siz Türkçeyi de çok iyi biliyorsunuz, niye Kürtçeyi ısrarla kullanıyorsunuz' diye sordu. O da ‘Ben öğretmenim ben Türkçenin dersini veriyorum. Benim tavrım bilinçli bir tavırdır. Bir dil ortadan yok oluyor. Dil benim dilimdir ve ben yaşatmak istiyorum’ şeklinde bir cevap vermişti” diye belirtti.
‘SİSTEM DIŞI OLDUĞU İÇİN HEDEF ALINDI’
Vedat Aydın’ın HEP öncesi de siyasal bir kişiliğe sahip olduğunu vurgulayan Aydın, “HEP İl başkanlığı teklifi geldiği zaman çok sıcak bakmamıştı. Ama siyasetsiz de bir halkın taleplerinin dile getirilemeyeceğinin farkındaydı. ‘İstemeyerek bu işte bulunacağım’ serzenişinde bulunuyordu. HEP süreci onun siyasal olgunlaşmasının son noktasıydı diyebiliriz. Vedat gibilerine ihtiyacın çok olduğu açık hissediliyor. Siyaset boşluk bırakmıyor, devletin Kürtlere siyaset yapma hakkının tanınmaması düşüncesi Kürtlerin daha fazla Vedat gibi siyasal kişiliklere ihtiyacı olduğunu da ortaya koyuyordu. Kürtler bir şekilde bu süreci götürecektir, götürüyorlar da. 20 milyonluk bir halktan bahsediyoruz. Problemli bir ortamda problemi çözme yeteneğini ortaya koyuyordu, moralsiz bir ortamda moral yükseltme durumu ortaya koyuyordu. Dolayısıyla bu sistem tarafından kabul edilir bir şey değildi. Vedat o şekilde hedef alındı ve aramızdan götürüldü” diye konuştu.
‘VEDAT’IN MİRASI KİTLESELLEŞTİ’
Devletin yaptığı katliamla Vedat Aydın’ın hayatını kaybettiğini ifade eden Aydın, şöyle konuştu: “Vedat’ın mirası, sahip çıktığı mücadele kitleselleşti, halklaştı. Dolayısıyla devletin yanılgısı bu konuda oldu. Cinayetler devletin Kürt sorununda bir çözüm yöntemi haline geldi. Vedat başlangıçtı ve onun gibilerini yavaş yavaş ortadan kaldırmaya çalıştılar. Bir korku iklimi yaratılmaya çalışılıyordu. Onun çözüm olmadığı ortaya çıktı. Belki Vedat kişiliği bugün yaşamış olsaydı, devlet tarafından Kürt sorununda bir çıkmaz yaşanmazdı. Çünkü Vedat perspektif sunabilecek bir yetenekteydi. O anlamıyla büyük bir hata yaptılar ki sonrasında çeşitli münasebetlerle dile getirildi. O dönemde devlette yetkili olanlar bu işte yanlış yaptıklarının farkına vardılar. Vedat’ın ölümüyle hem Kürt hareketi çok kitleselleşti hem de Vedat gibiler çoğaldı. Dolayısıyla onlar onbinlerle uğraşırken, milyonlarla uğraşmak zorunda kaldılar. Hep ifade ediyoruz, Vedat kişiliği bir çözüm kişiliğiydi. Aradan 30 yıl geçti. Zaman ve ihtiyaçlar değişiyor, Vedat’ı dile getirme konusunda belki bizde bir eksikliğe düşüyoruz. Vedat bize çok büyük bir miras bıraktı. Külfetli bir mirastı, onun altında bayağı bir ezildik. Ama her zaman dik başımızla ve onurumuzla onun anısını yaşatmaya çalışıyoruz. Vedat bizim ve Kürt halkı için boşluğu hissedilen yiğit biri.”
FAİLİ DEVLET: DELİL VE İTİRAFLAR VAR
Devletin Kürt sorununda şiddeti ve cezasızlığı esas aldığını kaydeden Aydın, “Hem Vedat Aydın dosyasında hem de ona benzer Musa Anter, Mehmet Sincar, Dargeçit ya da yarın öbür gün Roboski, yani Kürtlere yönelik gelişmiş bütün olaylar bireyler tarafından işlenmiş olaylar değil. Bizatihi devletin yetkililerinin dahilinde gelişmiş olaylardır. Dolayısıyla bilinçli politik eylemlerdir. Kürtler söz konusu olunca mahkemeler hiçbir zaman görevlerini yerine getirmezler. Devletten bağımsız da hareket edemezler. Hele hele şimdiki sistemde tümden hukuk ortadan kalkmış, adalet sistemi çökmüş durumda. Böylesi durumda Kürtlere yönelik işlenmiş olaylarda devletten habersiz yargıdan bir çözüm çıkmaz. Bunun beklentisi içerisinde olmadık, biz ve bizim için sürpriz de olmadı. Yarın öbür gün diğer davalar içinde bu söz konusu olacak. Ama devlet tarafından unutturulmaya çalışılsa bile halk ve Kürtler tarafından yüz yıllarda geçse unutulmayacak. Bunlar aynı zamanda devletlerin Kürt sorununa yaklaşımına dair birer belgedir. Dolayısıyla benzer olaylar da zaman aşımına uğrayacak. Devlet tarafından yapıldığını biz iddia ediyoruz. Bunun alabildiğine delil ve itirafları var. Devlet de zaten bunu inkar etmiyor.”
‘1923’TE YÖNTEM NEYSE BUGÜN DE AYNI’
Cumhuriyetten bu yana Kürt sorununun yaratıldığını ve günümüze kadar devam ettiğine dikkati çeken Aydın, 1990’lı yıllarda maskeli kişiler eliyle kaçırılma ve katledilme olayları, bugün de alıkonulmaların yaşandığını söyledi. Aydın, “Çözüm şiddet olunca yöntem de aynı olur. 1923’te çözüm ve yöntem neyse bugün de aynı. Mantık tasfiye ve yok etmek üzerinedir. Günümüzde de hala onu yaşıyoruz. Oysa daha medeni çok daha makul ve demokratik çözüm geliştirilebilinir” şeklinde konuştu.
MA / Eylem Akdağ – Müjdat Can