DİYARBAKIR - Tuğgeneral Bahtiyar Aydın suikastı sonrası yakılıp yıkılan Lice katliamının üzerinden 29 yıl geçti. Olayla ilişkilendirilen ağır hasta tutuklu Mehmet Emin Özkan ise, 27 yıldır cezaevinde tutuluyor.
Diyarbakır'ın Lice ilçesinde 22 Ekim 1993'te Lice halkı silah sesleri ile uyandı. Yine ilçedeki evlerin üzerinde helikopterler gezerken, ilçenin güneyinde yer alan Derxust Mahallesi'ne doğru top atışı yapılmaya başlandı. Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Bahtiyar Aydın’ın, geldiği Lice Asayiş Bölük Komutanlığı yerleşkesinde suikastla öldürüldüğü duyuldu. Aydın’ın öldürülmesinin ardından 3 gün boyunca devam eden olaylarda, 1 yaşındaki Suna Cantürk, 3 yaşındaki Dilbirin Cantürk, 11 yaşındaki Hüseyin Cantürk, 8 yaşındaki Emine Kıraç ile birlikte 1’i asker 16 kişi katledildi. Söz konusu olayda, ayrıca 401 ev ve 242 işyeri yakıldı.
Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Bahtiyar Aydın’ın ölümüne dair “Kaza kurşunu ile komutanı kaybettik” derken, Lice’ye gelmek isteyen Başbakan Tansu Çiller ile Deniz Baykal, polis ve askerlerce ilçeye sokulmadı. Devletin Bahtiyar Aydın'a yönelik suikastın faili olarak işaret ettiği PKK, ilçeden yaşanan olayların ardından yaptığı açıklamada suikastla ilgilerinin bulunmadığını duyurdu. Aynı yıl “Yüksekova Çetesi” olarak bilinen paramiliter yapı içerisinde yer alan bir isim, verdiği ifadesinde, Aydın'ın JİTEM adına çalışan itirafçılar tarafından öldürüldüğü yönünde beyanlarda bulunmasına rağmen, JİTEM iddialarını reddeden Genelkurmay, Aydın suikastıyla ilgili PKK’yi suçlamaya devam etti.
Lice’de yaşanan katliam, onlarca tanığa rağmen soruşturulmazken, 1996 yılına gelindiğinde ise “örgüte yardım” suçlamasıyla tutuklanan ilçe sakinlerinden Mehmet Emin Özkan, yargılama aşamasında Lice’deki olayla bağı kurularak katliamın faili yapılmaya çalışıldı. Lice katliamından bir yıl önce Sisê köyünün yakılması nedeniyle önce Adana’ya, oradan da Mersin’e göç eden Mehmet Emin Özkan, işkence altında üzerine ifade veren iki kişinin bu beyanlarını daha sonra geri çekmelerine rağmen Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'a yönelik suikasttan sorumlu tutularak, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Yerel mahkemenin verdiği kararın Yargıtay’dan bozulması üzerine Özkan’ın davası Adana 7’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam ediyor.
‘BABAMIN OLAYLA ALAKASI YOK’
Katliamın yıl dönümüne ilişkin konuşan Özkan'ın kızı Selma Özkan, babasının Lice olayları ile bir alakası olmadığının dünyanın bildiğini kaydederek, “Olayla alakası olmamasına rağmen, babam 27 yıldır cezaevindedir. Babam şahsında bize yapılanlar; zulümdür. Olaylar olduğunda ne babam ne aile olarak orada değildik. Biz 1992 Newroz'unda sonra Mersin'e ailece göç ettik" diyerek olay yaşandığında orada olmadıklarını ifade etti.
'LİCEYİ YAKANLAR KENDİLERİDİR'
"Nasıl olurda buna rağmen suçu babamın üzerine yıkıyorlar" diyen Özkan "Lice'yi yıkanlar, yakanlar kendileridir. İftiralar sonucunda olayı babamın üzerine attılar. Daha sonra bu iftiracılar ifadelerini geri çekmelerine rağmen ve olayın babamın yapmadığının kanıtlanmasına rağmen babam cezaevindedir. 7 yıl önce yeniden yargılama yolu açıldı. Defalarca babam mahkemeye getirildi ancak babamın hastalığı ileri derecede olduğu, duyma duyusunu kaybettiği için mahkeme ile herhangi bir iletişim kuramadı. Babam bunca hastalıklara rağmen ne hastanede ne de mahkemede kendi derdini anlatabiliyor" diye konuştu.
'SORUMLULUĞU BABAMA YÜKLÜYORLAR'
Babasının haftada 3-4 defa hastaneye gidip geldiğini belirten Özkan, babasının tekerlekli sandalyeye mahkûm olmasına rağmen tahliye edilmediğini söyledi. Özkan, "Bu duruma rağmen tahliye edilmemesinin nedeni, Lice olaylarını kendileri yapması ve bunu babama yıkmalarıdır. Lice olayındaki en son tanık da yaşamını yitirdi. Eğer babam tahliye olursa; Lice olayı dosyası düşecek. Dosyanın düşmemesi için babamın tahliye etmiyorlar" ifadelerinde bulundu.
'ÇOCUKLUĞUMUZU ALDILAR'
Olayların yaşandığı dönemlerde daha 11 yaşında olan ve Lice'deki Altı Eylül Ortaokulu'nda öğrenci olan İdris Özbahçıvan da tanıklığını anlattı. Sınıfta ders gördükleri sırada saat 09.00 civarında okul civarında silah seslerinin geldiğini ve ardından öğrencilerin okulun alt katına yerleştirildiğini söyledi. Özbahçıvan, “Ardından helikopter, top ve silah sesleri yükseldi. Okulumuza da mermiler isabet etti. Daha sonra öğrenci ailelerinden birinin gelip çocuğunu alması ile birlikte okuldan ayrıldık” diye konuştu.
‘İNSANLARIN EVLERİNİ YAKIYORLARDI’
Olayın diğer gün sabahına kadar sürdüğünü, köyde patlamaların olduğunu söyleyen Özbahçıvan, “Sabaha kadar silahlar susmadı. İnsanlar öldürülmüştü. 20-23 insan öldürüldü. Mahallelerde insanların evlerini yakıyorlardı. Ateş içine atıp barakadan olan evlerin hepsini 20 dakikada ateşe veriyorlardı. O günler, bizim için çocukluğumuzun bittiği günlerdi. O savaşın ortasında kalan o dönemin çocukların yüzde 90’ı sonrasında metropollere göç etmek zorunda kaldı. Çocuklar olarak, o gittiğimiz kentlerde çalışmak zorunda kaldık. Hepimiz hemen büyüdük. Çocukluğumuzu aldılar” dedi.