İSTANBUL - Ahmet Kaya’nın düşlediği bir ülkede yaşayamadıklarını belirten kızı Melis Kaya, “Türkiye toplumunda bir tükenmişlik ve yılgınlık hali var. Yeni bir seçim yeni bir şans demek Türkiye halkları açısından. Umarım bu şans iyi değerlendirilir” dedi.
Türkiye’nin kuruluşundan bugüne inkar ve imha politikalarının hedefi olan Kürtler, Cumhuriyetin yüzüncü yılına denk gelen 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimlere büyük önem atfediyor. AKP’nin 21 yıllık iktidarı boyunca ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı politikaları nedeniyle en ağır saldırıları yaşayan Kürtler, bugün Halkların Demokratik Partisi (HDP) çatısı altında yürüttüğü siyasi mücadeleden de tasfiye edilmek isteniyor. Kürt sorununda çözümsüzlük ısrarıyla kendi Kürt’ünü yaratmak isteyen AKP, seçim adı altında HÜDA PAR ile yaptığı ittifakla Kürt Haması’nı yaratma arayışına girdi.
Kürtler ise tasfiyeye karşı Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) ile Cumhuriyetin yüzüncü yılında Demokratik Cumhuriyetin inşası hedefiyle seçimlere hazırlanıyor.
Ülkenin kutuplaştırıcı politikaları nedeniyle binlerce insan katledildi, binlercesi sürgünde Ahmet Kaya gibi memleket özlemiyle yaşama veda etti. Özgün ve protesto müziğin usta ismi, sürgünde ve memleket özlemiyle yaşamını yitiren Ahmet Kaya, Magazin Gazetecileri Derneği’nin 10 Şubat 1999’da tarihinde düzenlediği en iyi sanatçı ödülü töreninde Kürtçe albüm çıkaracağını söylemesi üzerine ise linçe uğradı. Orada bulunan Sertaç Ortaç, Ebru Gündeş, Mahsun Kırmızıgül, İbrahim Tatlıses ve Reha Muhtar gibi isimlerin bulunduğu grubun linçine uğrayan Kaya, orada bulunan davetliler çatal ve bıçak fırlatarak, Kaya’yı “vatan haini” olarak yaftaladı.
6 Haziran 1999'da Fransa’ya sürgüne gitmek zorunda kaldı. Memleket hasreti ağır gelen Kaya, sürgünde olduğu Fransa’nın başkenti Paris’te “Hoşça kalın Gözüm” isimli albüm hazırlıklarını sürdürdüğü dönemde evinde bir gece yarısı geçirdiği kalp krizi sonucu 16 Kasım 2000’de hayata gözlerini yumdu. Ahmet Kaya ne ilk oldu, ne son…
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, her ne kadar “O geceyi unutmamız mümkün değil” dese de Ahmet Kaya öncesi olduğu gibi sonrasında da 21 yıllık AKP iktidarında Kürt sanatçılara yönelik saldırılar bitmedi.
Fransa’da yaşayan, ülkeyi ve gidilen seçimleri yakından takip eden Ahmet Kaya’nın kızı Melis Kaya, seçimlerin büyük bir dönemeç olduğunu söyledi. Yeşil Sol Parti’nin adaylık teklifi götürdüğü Melis Kaya, onur duyduğunu ancak fiziki koşulları nedeniyle teklifi kabul edemediğini söyledi.
Melis Kaya ile Ahmet Kaya’yı, AKP’nin Kürt sanatına ve sanatçılarına yönelik baskı ve saldırıları, 14 Mayıs seçimlerini konuştuk.
Türkiye ve Kürtlerin tarihi açısında hem önemli hem de acı bir döneme bir çocuk olarak bizzat şahitlik ettiniz. Bu durum sonraki yaşantınızı nasıl etkiledi?
Bir mihenk taşı olduğunu düşünüyorum o dönemin ve o gecenin Türkiye tarihinde. Bugünkü benin oluşumunda da önemli bir zaman dilimi diyebilirim.
Zor bir dönemdi, 90’lı yıllar Kürtler için zor bir dönemdi. Bu bahsettiğiniz dönem, 90’lı yılların sonuna tekabül ediyordu, 1998, 1999 yılları, yine 28 Şubat sürecinin devamı… Bir mihenk taşı olduğunu düşünüyorum o dönemin ve o gecenin Türkiye tarihinde. Tabii ki o döneme, o sürece tanıklık etmiş biri olarak benim de yaşamımı doğrudan etkiledi. Bugünkü benin oluşumunda da önemli bir zaman dilimi diyebilirim.
Ahmet Kaya, Türkiye’de eşine az rastlanır bir biçimde farklı kesimler tarafından dinlenen isimlerden biri. Yani birçok ülkücünün gerçek anlamda kendisine, müziğine, duruşuna hayran olduğu bilinen bir gerçek. Birçok albümü satış rekorları kıran, liste başı olan bir müzisyen. Ve tüm bu beğenilen yanına rağmen Kürt kimliği ve Kürtçe şarkı söyleme istemi üzerinden linç edildi. Evde, günlük hayatında Kürt kimliğini yaşayan ya da bunu anlatan biri miydi? Evde Kürtçe kilam seslendirir miydi?
Tabi Kürt kimliğine son derece bağlı biriydi. Fakat işte bu Kürtçe bilmiyor oluşunun getirdiği ağırlığı taşıdı yaşantısı boyunca. Evde küçük küçük denemeler yapıyordu. Ufak ufak Kürtçe kilamlar, stranlar söylüyordu. Fakat o heralde kendini yeterli bulmuyordu, o dil bariyerinden ötürü. Ama tabii söylerdi evde de her zaman. Zaten Türkçe söylediği şarkılarda bile Kürt müziğinin motiflerini bulursunuz. Bestelerinde de vardır o motifler.
Kürt diline yönelik baskı hali bugün de devam ediyor. Hala Meclis’te bilinmeyen dil olarak kayda geçiyor, yasaklar, linçler devam ediyor. Bu tarz durumlar sizi nasıl etkiliyor?
2023 yılındayız, Cumhuriyetin yüzüncü yılındayız. Hala bir dilin, üstelik aynı topraklarda yaşayan milyonlarca insanın konuştuğu bir anadilin siyaset içerisinde araçsallaştırılıyor olması çok üzücü hakikaten. Hem de aslında iktidarı da toplumun baktığı noktadan zayıflatan bir durum. Biz nasıl hala bir dili tartışıyor, bir dili yargılıyor olabiliriz. Bunu gerçekten anlamak mümkün değil. Dünyadaki hiçbir demokraside, batı demokrasilerinde de bunun örneğini göremezsiniz. Ne yazık ki evet Kürtçe şeytanlaştırılmıya devam ediliyor.
AKP iktidarı ilk yönetime geldiği süreçte demokratikleşme söylemlerine paralel olarak Ahmet Kaya’ya yönelik de bir nevi yüzleşme adımlarından söz etti ancak gelinen aşama biraz aksi yönde. İktidarın bu anlamda yüzleşme adımlarını samimi buluyor musunuz? Yine bu noktada atılan adımların tamamlanmasının önüne geçen şey neydi?
Evrensel hukuk ve insan hakları yok sayılıyor. Nasıl ve ne ile yüzleşeceğiz. Babamı biz 2000 senesinde kaybettik. 1999-2000 sürgün süreciydi, onu ölüme götüren süreç. Hala onun düşlediği ülkede yaşamıyoruz.
Bence burada aslında kemikleşmiş bir sistem ve bir devlet aklı var. Bunu biz evet mevcut iktidar üzerinden konuşuyoruz fakat işte o sistemi düşündüğümüz zaman, o kemikleşmiş dediğimiz sistemi ve devlet aklını düşündüğümüz zaman Türkiye’deki iktidar yapısı veya iktidar yapıları tahakküm alanındaki her şeyi kendine benzetmek istiyor. Kendine benzemeyene karşı sürekli bir nefret pompalıyor, onu baskılıyor ve öteliyor. Kendi güvenli bölgesini yani iktidar alanını da bu nefret üzerine inşa ediyor. İşte temel hak ve özgürlüklerden, örneğin çok tartışılan inanç ve ifade özgürlüğünden hala bahsedemiyoruz gelinen noktada. Evrensel hukuk ve insan hakları yok sayılıyor. Nasıl ve ne ile yüzleşeceğiz. Babamı biz 2000 senesinde kaybettik. 1999-2000 sürgün süreciydi, onu ölüme götüren süreç. Hala onun düşlediği ülkede yaşamıyoruz.
Yüzleşme, demokratikleşme, helalleşme gibi söylemler siyaset sahnesinde çok fazla kullanılan söylemlerden. Sizce bu ne zaman bir seçim vaadi olmaktan çıkar ya da çıkarmanın yolları nedir?
Gerçekçi adımlar atılmaya başlandığında, toplumun farklı kademelerinin temsilcilerini dinlemek ve onlarla birlikte bir çözüm arayışına gitmek gerektiğini düşünüyorum. Tepeden inme olan her yaklaşım, toplumu daha da fazla çökertiyor. Toplumu çökmüş bir devletin de dünya siyasetinde nasıl bir özgül ağırlığı olabilir. Daha çok dinlemek gerekiyor hem toplumu hem bireyi hem de o toplumun temsilcilerini dinlemek, onlarla birlikte bir çözüm arayışına gitmek gerekiyor.
Ülke seçim gündemiyle ısınıyor. Seçimlere bir ay kaldı. Bugün de tıpkı Ahmet Kaya gibi insanlar fikirlerini söyledikleri için katlediliyorlar (Tahir Elçi), yargılanıyorlar ya da yargılandıkları için sürgüne gitmek zorunda kalıyorlar. Tam da bu noktada 14 Mayıs seçimlerine gidiliyor. Siyaset gündemini takip ediyor musunuz? Oradan izleyince Türkiye siyaseti nasıl görünüyor?
Türkiye toplumunda bir tükenmişlik ve yılgınlık hali var. Yeni bir seçim yeni bir şans demek Türkiye halkları açısından. Umarım bu şans iyi değerlendirilir.
Tabi ki burada zaten Türkiyeli olan herkesin şu an da bende dahil birincil gündemi bu. Seçimler ve seçimlerden sonra ne olacağı, sonrasında neler gelişeceği. Buradan görünen haliyle Türkiye toplumunda bir tükenmişlik ve yılgınlık hali var. Dışarıdan bakınca çok net okunan bir durum. Yeni bir seçim yeni bir şans demek Türkiye halkları açısından. Umarım bu şans iyi değerlendirilir. İktidara gelecek olan kim olursa olsun, tarihi bir dönemeç olduğunu düşünüyorum. Buradan da Batı basınından, Avrupa basınından da bu böyle okunuyor, böyle değerlendiriliyor. Bunun Türkiye açısından önemli bir dönemeç olduğu şeklinde değerlendiriliyor. Dolayısıyla biz de öyle düşünüyoruz, takip ediyoruz ve bekliyoruz sonucu.
Yeşil Sol Parti’nin size adaylık teklifi getirdiği doğru mu?
Doğru, bana adaylık teklifi getirildi Yeşil Sol Parti tarafından. Onur duydum gerçekten, bu vesileyle sizin aracılığınızla bir kez daha teşekkür etmiş olayım parti yönetimine ve değerli arkadaşlara.
Aday listesinde göremedik…
Aslında bunun birkaç sebebi var; ilk sebebi fiziki koşullar, ben biliyorsunuz uzun süredir Fransa’da yaşıyorum. Burada bir takım profesyonel angajmanlarım var. Dolayısıyla burada kalmam gerekiyordu, son anda maalesef karar verip hemen gelip girebileceğim bir şey değildi. Burada beni çok zorlayacaktı bu karar fiziki anlamda. Bir diğer kısmı da aktif siyaset gerçekten çok zor ve adanmışlık isteyen bir alan, büyük bir karar, üzerine iyi düşünülmesi gerekiyor. Sahada olmak, sokağın nabzını bilmek, yereldeki çalışmaları iyi takip etmek gerekiyor. Fakat ben bu dönemde kişisel olarak siyasetin içinde olmasam da biliyorum ki beni de halkı da Meclis’te başarıyla temsil edecek olan çok değerli arkadaşlarımız olacak. Benim de aklım ve kalbim her zaman onlarla.
Seçimlerde siz oy renginizi neye göre belirleyeceksiniz?
Oyumu elbette kimliksel ve düşünsel anlamda beni en iyi temsil ettiğini inandığım siyasal çizgiden yana kullanacağım.
Uzun yıllardır kalıcı bir barışın imkanlarını tartışıyoruz. Kalıcı bir barışı düşlüyoruz. Bunun yolu da elbette Kürt halkının parlamentodaki temsilinden ve çoğulcu bir parlamentodan geçiyor. Bunu artık inkar edemeyiz. Benim de aslında bütün yaşamım, çocukluğumdan bu yana, 35 yaşındayım, bu inancın, bu siyasetin kıyılarında geçti. Dolayısıyla kendimi politik olarak başka bir yerde konumlandırmam zaten çok zor. Ben de oyumu elbette kimliksel ve düşünsel anlamda beni en iyi temsil ettiğini inandığım siyasal çizgiden yana kullanacağım.
Seçimlere dair siyasetçilere, ittifaklara ve halka bir çağrınız var mı?
Öncelikle tüm taraflar açısından sağ duyunun ve aklın hakim olduğu bir seçim süreci olmasını diliyorum. Halka vekillik etmek üzere yola çıkan siyasilerin halkın iradesinin tüm güncel siyasi tartışmaların üstünde olması gerektiğini hatırlamaları gerekiyor. Mutlaka herkes, halkımız sandığa gitmeli ve oyunu kullanmalı bu seçimde.
MA / Özgür Paksoy