Üç Fidan’ın mücadele hedefi: Sosyalizm

img
İSTANBUL - Üç Fidan’ın mücadele hedefinin sosyalizm olduğunu belirten HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, Kürtlerin bu mirasa sahip çıktığını vurguladı. 
 
Türkiye devrimci hareketin önderlerinden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın 6 Mayıs 1972’de idam edilmesinin üzerinden tam 51 yıl geçti. “Üç fidan” olarak halkların mücadelesinde simgeleşen Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in idam edilmesine giden süreç, 12 Mart 1971 darbesiyle başladı. Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) gibi birçok örgütlenmenin içerisinde yer alan Gezmiş, İnan ve Aslan 1971 yılında Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun (THKO) kuruluşunu ilan etti. Gezmiş, İnan ve Aslan bu kuruluşun ilanından sonra başlattıkları bağımsızlık mücadelesinden sonra hedef haline geldi. Nurhak Dağı'nda gerilla mücadelesi başlatan THKO militanlarının yanına gitmek isteyen Deniz ve Yusuf, 16 Mart'ta Sivas'ta yakalandı. Yusuf, Şarkışla'da yaralı olarak, Deniz ise Gemerek'te girdiği çatışma sonucu yakalandı. Hüseyin ise 23 Mart 1971'de Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesinde düştüğü bir pusuda yoldaşı Mehmet Nakipoğlu’yla yakalandı.
 
İDAM KARARI VE İTİRAFLAR
 
Ankara 1 No’lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’nde 16 Temmuz 1971’de yargılanması başlayan Gezmiş, Aslan ve İnan’a, 9 Ekim 1971’de “Anayasayı silah zoruyla değiştirmek” iddiasıyla idam cezası verildi. Süleyman Demirel’in başkanlığındaki Adalet Partisi’nin 251 milletvekilinden 218’inin kabul oyu verdiği ve 33’ünün katılmadığı bu oylamaya, toplamda 323 vekil katıldı. Denizlerin idam cezası, 273 “Evet” oyuna karşı 48 “Hayır” oyu ile Meclis’ten geçti. İdamının engellenmesi için birçok girişim olsa da Üç Fidan 6 Mayıs 1972’de Ulucanlar Cezaevi’nde idam edildi. İdam için yıllar sonra Demirel, “Soğuk savaşın talihsiz olaylarından biri” derken, idam kararı veren mahkemenin askeri savcısı Baki Tuğ, "Elbette ki idam cezası şart değildi. Duruşmalarda eğer birazcık mahkemeye saygılı olmuş olsalardı, bu gençler idam edilmezlerdi. Ancak bu çocuklar mahkemede çok sert, haşindi" itiraflarında bulundu.
 
ÜÇ FİDAN’IN SON SÖZLERİ
 
İdamlarından sonra birçok filme ve şarkıya konu olan Üç Fidan’ın son sözleri ise, 51 yıl geçmesine rağmen hafızalardaki yerini koruyor. Yusuf Aslan’ın, çıkarıldığı idam sehpasında son sözleri, "Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için bir defa ölüyorum. Sizler, bizi asanlar şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz. Biz halkımızın hizmetindeyiz. Sizler Amerika'nın hizmetindesiniz. Yaşasın devrimciler! Kahrolsun faşizm!" olurken; Hüseyin İnan’ın ise son sözleri, "Ben şahsi hiçbir çıkar gözetmeden halkımın mutluluğu ve bağımsızlığı için savaştım! Bu bayrağı bu ana kadar şerefle taşıdım! Bundan sonra bu bayrağı Türk halkına emanet ediyorum! Yaşasın işçiler, köylüler ve yaşasın devrimciler. Kahrolsun faşizm!" oldu.
 
Deniz Gezmiş ise, "Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizmin, Leninizmin yüce ideolojisi! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi! Kahrolsun emperyalizm! Yaşasın işçiler, köylüler!" şeklindeki son sözleriyle Kürt halkının bağımsızlık mücadelesinin başlangıç tohumunu ekerken, aynı zamanda Kürt ve Türk halklarının bağımsızlık mücadelesini ayrı bir noktaya taşıdı.
 
Mahir Çayan ve arkadaşları ile birlikte Denizlerin idamını engellemek için yola çıkan isimlerden biri olan ve şans eseri katledilmekten kurtulan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, Üç Fidan’ı ve mücadelelerini anlattı.
 
Devrimci hareketin üniversitelerde gelişmesiyle Yusuf ve Hüseyin ile 1967’de, Deniz ile 1968’de tanışan Kürkçü, Deniz Gezmiş’i öğrenci hareketinin öncülüğüne taşıyan sürecin, İstanbul Üniversitesi’nin 1968’deki işgali ve aynı yılın yaz ayında Amerikan 6’ncı filosunun İstanbul’u ziyareti dolaysıyla patlak veren öğrenci protestoları içerisinde oynadığı istisnai rol olduğunu söyledi. 
 
Ertuğrul Kürkçü
 
O dönemler bir “Deniz eylem adamıdır” efsanesi olduğunu söyleyen Kürkçü’nün sorularımıza verdiği cevaplar şöyle:
 
 Üç Fidanı nasıl anlatırsınız, nasıl bir mücadele yarattılar, bunun tohumları nasıl atıldı? 
 
Deniz dendiği gibi sadece eylemci değildi. Ne kadar derin düşünen bir insan olduğunu idam sehpasına çıktığında anladık. O özlü sözleri son soluğunda söyleyebilmesi için insanın çok düşünmüş, tartmış, kendini ve dünyayı çokbilmiş olması gerekirdi. Fakat Deniz hem yapısı hem mizacı gereği hem de kitlelere dönüp baktıklarında daima bir baş yukarıda gördükleri bedeni, duruşu, heyecanıyla kendisini aslında bu mücadeleye çok önceden beri hazırlamış bir insandı. Bir fedai ruhuna sahip oluşuyla insanları kendine baktıran, mıknatıs gibi çeken bir karakteri vardı. Çok kısa zamanda çok fazla mesuliyet üstlendi. Denizler arayış içerisinde, “Başka bir siyaset mümkün” diyorlardı. Bu terimlerle söylemedilerse de başka bir siyasetin mümkün olduğunu fiilen ifade ettiler. 
 
 
 Deniz o hareketin popüler lideriyse, Yusuf onun sahadaki işçisi, Hüseyin’de teorik ve örgütsel lideriydi. Bu açıdan baktığımızda biri olmasa diğeri olmazdı. 
 
Böylelikle öğrenci hareketi içerisinden çok doğal bir lider doğdu. En önemlisi bugün geriye dönüp baktığımız zaman, kimsenin daha önceden gitmediği bir yolu açmak için en çok yaşam enerjisi, ikinci olarak cesaret lazım gelir. Bu ikisi de Deniz’de bolca vardı. Türk devleti başkaldırıya karşı bin yılın deneyimine öylesine sahiptir ki çizgiyi aşan herkesin bunu hayatıyla ödediği Türkiye’de bilinen bir derstir. Deniz kendisine bir “Halk Kurtuluş Ordusu” kurdu. Hiçbir ordu ikinci bir orduyu affetmez. O nedenle Deniz bütün bunları bilmiş, hissetmiş, anlamış, göze almış bir insandı ve bunun sözünü çok az ederdi. Sıra ona geldiğinde, celladıyla karşı karşıya geldiğinde bunu telaffuz etti. O herkesin dönüp baktığı, fikrini merak ettiği, onayını almak istediği bir insandı. Bugün 6 Mayıs’ta arkadaşlarımızı anarken Hüseyin’le Yusuf’un ister istemez Deniz’in heybeti karşısında gölgede kaldıklarını görüyoruz. Deniz hem kırda hem kentte ismini duyduğunuz zaman dönüp bakacağınız biriydi. Hüseyin ve Yusuf her yerde varlardı, Deniz her yerde yoktu. Ama öndeydi, sözü dinleniyordu, öğrenci hareketinin lideriydi. 
 
Diğer arkadaşlarımız daha çok öğrenci hareketinin işçileriydiler. Fakat hakkını teslim etmemiz gerekir ki, bu üç arkadaşımızın hayatlarını feda ettikleri mücadelenin örgütleyicisi, fikri önderi, o teşkilatı toparlayan insan Hüseyin İnan’dı. Bu yanı çok az bilinir. Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’ndan mahkeme savunmalarını bir kenara bırakırsak geriye bir yazılı belge kaldı: Türkiye Devriminin Yolu. Bunu cezaevindeyken Hüseyin İnan yazdı ve Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu aslında yola çıktıktan, birçok ferdini kaybettikten ve idam sehpasının eşiğine geldikten sonra aslında kendi yaptıklarını anlamlandıran bir metinleri oldu ki, bunu da Hüseyin İnan yazmıştı. Dolayısıyla Deniz o hareketin popüler lideriyse, Yusuf onun sahadaki işçisi, Hüseyin’de teorik ve örgütsel lideriydi. Bu açıdan baktığımızda biri olmasa diğeri olmazdı. 
 
 Üç Fidan’ın mücadelesi Türkiye halklarına neler kazandırdı? 
 
Ben Denizlerle olan arkadaşlığımdan da hep kazançlı çıktım. İki türlü kazançlı çıktım. Birincisi, hepimiz gibi önümde bir örnek vardı, ayak izlerine basarak yürüyebileceğimiz, hayat karşılığı verilmiş bir örnek. İkincisi de bunun yarattığı etki vardı. Askeri cezaevlerinde her zaman “düşmansınızdır.” Vanlı bir asker çok zulüm edince, “Niye böyle yapıyorsun?” dediğimde, “Bu kapıdan giren herkes benim düşmanımdır” demişti. Malatya Cezaevi’nde de bir tanesi vardı. Herkese zulmediyordu, fakat bana biraz daha az ediyordu. Ben “Niye?” diye sordum. “Sen Deniz’in arkadaşısın, ben sana vuramam. Eşim bana, ‘Ona bir şey yaparsan bir daha eve gelme’ dedi.” Düşünün Deniz Ankara Kapalı Cezaevi’nde idam sehpasında hayatını verirken, Malatya’nın bir köyünde bir genç kadın onu burasına yerleştirdi ve eşine de “Onun arkadaşına bir şey yaparsan, eve gelme” dedi. Bu hiçbir şeyle ölçülemeyecek bir etki. Bunun metresi, santimi, kilosu, hacmi vesairesi yok. 
 
Bu bir tarihsel kazanım ve doğrusu ben bu mücadelede onların varlıkları ve ortaya koydukları, dolayısıyla hem kendim için bir örnek elde etmiş oldum hem de bunun halktaki etkisini gözleme fırsatına sahip oldum. Nitekim ondan sonra Kürt özgürlük mücadelesi bunu kendi diline tercüme etti. Kuzey Kürdistan’a gittiğimizde, her köye, mahalleye gittiğimizde, her geniş ailede bir Deniz muhakkak buluruz. Birisinin çocuğunun adı Deniz’dir. Ve bugün kız ya da oğlan bu Denizlerin hepsi şimdi artık özgürlük hareketinin hemen hemen hepsi içindeler. Büyüdüler, kocaman insanlar oldular ve birçok Deniz’le tanışıyoruz. Çünkü özgürlük hareketi de burada kendisine ortak mücadeleye bağlayabilecek bir damar buldu. Ve bu ortaklıktan hem kendisi için bir model kurdu hem de buradan güç kazandı ve Türkiye devrimci hareketiyle bir diyalog kurdu. HDP bu diyalogdur aslında. Deniz’in sözlerinin ve yaklaşımın Kürtçeye ve Kürtlerin haline tercümesinden ortaya çıkmıştır. Tabi ki kendi geleneğiyle bütünleşmiş, kendi komünalitesi içinde onun suyuyla yıkanmış ama bugün bu ortak dil bugün bizi işte sizinle buluşturuyor, konuşturuyor. Bu az şey mi? Bu bağ başka türlü kurulamazdı ve kurulamadı da zaten. Öbür türlüsü tarikat ya da medrese beraberliğiydi. Bu geleneksel topluma ait bir ilişkiydi. Modern bir ilişki, bugüne ait kentsel bir dönüşüm dinamiğinin bir parçası olan bir ilişki, bu vesileyle kurulmuş oldu.
 
 Denizlerin, Yusufların, Hüseyinlerin bıraktığı miras ne oldu ve bu mirasa ne kadar sahip çıkıldı? 
 
Benim gördüğüm kadarıyla sosyalistler bu mirası sahipleniyorlar. Bunu inkâr eden kimseyi görmedim. Fakat şartlar, ortam, insanlığın hali bir nebze değişti. Şimdi yeni çağın kendi devrimci hareketi gelişiyor. Hem sırtına alıyor bu mirası hem de dönüştürüyor. Şimdi düşünsenize; 1968’de “Kırdan kente ilerleyen” bir devrim stratejisinden konuşurken, Türkiye nüfusunun yüzde 70’i köyde yaşıyordu. Şimdi Türkiye nüfusunun yüzde 80’i kentlerde yaşıyor. Devrimin ya da sosyal yaşamın mekanı değişti. Türkiye’de hemen hemen herkes işçileşti. O zaman “İşçinin önderliği ideolojik midir, fiili midir” diye tartışıyordunuz. Şimdi işçinin içine karışmadığı hiçbir halk hareketi yok. Fabrika merkezli bir kapitalizmden bilgi-bilişim eksenli bir kapitalizme doğru geçiyoruz.
 
 
 Yeni devrimci imkanlar, Kurdistan özgürlük hareketiyle birlikte ortaya çıktı ve bugün Kurdistan’ın bütün parçalarını sardı. 
 
Türkiye’de de hem bölgesel dinamikler hem Türkiye ve Kuzey Kürdistan dinamikleri çerçevesinde yeni bir değişim rüzgarı ortaya çıktı. Türkiye’deki mücadelenin tamamen yıkıldığı, devletin her şeye hakim olduğu fikri güç kazanırken, yeni bir hareket başladı ve bu hareketin bütün motivasyonunun aslında 1972 devrimcilerinden geldiğini, öncülerinin onu kendi fikriyatına tercüme etmek için verdiği uzun gayretlerin soncu olduğu görüldü. Hareket kendini bir “işçi partisi” olarak kurdu. Yani kendisini geleneksel ulusalcılığın ötesinde özgürlükçü, anti-emperyalist, demokratik ve sosyalist bir hat üzerine yerleştirdi. Özal ve o zaman iktidardakiler bunun eski Kürt isyanlarından biri olduğunu düşündü. Süleyman Demirel 93’te, “Bu 28’inci Kürt isyanı” demişti. Bu bir yanıyla belki doğruydu ama onlardan çok farklıydı. Kürdistan devrimci hareketinin 1971-72 Türkiye devrimci hareketiyle bir miras alışveriş içerisinde olduğunu söylesem de bu boyut bizde hiç olmayan bir şeydi. Kadının hem mücadeleci hem de dönüştürücü varlığı hem de onun varlığının yarattığı yeni devrimci imkanlar, bence Kurdistan özgürlük hareketiyle birlikte ortaya çıktı ve bugün Kurdistan’ın bütün parçalarını sardı. 
 
 Bu mücadele nasıl bir noktaya taşındı? 
 
Şimdi milyonlarız. Bu muazzam bir aşama. Türkiye’nin bütün siyasi topografyası değişti ve evet Öcalan HDP’nin -Sebahat Tuncel ve benim başkanlığa geldiğimiz- kongresine gönderdiği mesajda, “72’nin emanetini bugüne kadar taşıdım. Şimdi size devrediyorum” derken, sadece edebiyat yapmıyordu. 72’nin neredeyse bütün devrimci damarları HDP’de, Kürt özgürlük mücadelesinin bütün damarlarıyla birleşebileceği bir siyasi mekan yarattı. Bu dahiyane bir şeydir. Bu hiç kimsenin kabul etmediği, olacağına inanmadığı, imkan vermediği bir şeydi ve bunun hala sonuçlarıyla zaman zaman yüzleşiyoruz. Hangi Kürt derneğine girseniz, Türkiye, Avrupa ya da dünyanın herhangi bir yerinde Öcalan’ın portresini görürsünüz, Seyit Rıza’yı görürsünüz. Ondan sonra Deniz Gezmiş’i, İbrahim Kaypakkaya’yı, Yılmaz Güney’i görürsünüz. Mahir Çayan’ı görürsünüz. Bu sosyalizme, Türkiye devrimci hareketinin mirasına bağlılığın günlük hayata tercüme edilmiş halidir. 
 
 
 Kürt yurtseverliğiyle, sosyalizm arasında kopmaz bir bağ var. Kürt yurtseverliği aslında köklerini Kürt komünalizminden alıyor. Ortak yaşam damarlarının ayakta kaldığı yerlerde bu hareket gelişti.
 
Bu konuda tereddüdü olan bir Kürt yurtsever tanımıyorum. Kürt yurtseverliğiyle, sosyalizm arasında kopmaz bir bağ var. Kürt yurtseverliği aslında köklerini Kürt komünalizminden alıyor. Ortak yaşam damarlarının ayakta kaldığı yerlerde bu hareket gelişti. Niye önce en şehirleşmiş yerlerde değil de Botan’da gördük hareketin parladığını? Çünkü komünal damarlar en çok orada canlıydı. O nedenle bu ikisi arasında bir aidiyet kuramayan, buna bir mana veremeyen birinin ne Türkiye ne Kürdistan sosyal hayatı hakkında bir fikri olabilir gibi gözüküyor bana. 1971-72’de şöyle düşünülüyordu: “Türkiye’de sosyalizm olunca elbette Kürtlerde kurtulacaktır.” Ama şimdi Kürtler kurtulmadan sosyalizm olamayacağı bilgisine eriştik. Eskiyi “Biz neydik o zamanlar?” diye anlatamayız. Çünkü her geçen gün daha ileriye gidiyoruz. Ama o ayak izleri olmasaydı da onlara basmadan buraya gelemezdik. O yüzden baktığımızda, evet hem farklıyız hem aynıyız. Aynı istikamette devam ediyoruz. Ama çok daha geniş ve çoğul bir alan üzerinde.
 
Sahiplenilen o miras neydi? 
 
O miras var olan statükoyla yetinmemektir. Size dayatılmış hayatı sorgulamaktır. Özgürlüğü her an aramaktır ve özgürlüğü çelen her şeyle eşit ölçüde mücadele etmektir. Kadının özgürlüğünü çelen, işçinin, Kürdün özgürlüğünü çelen her şey aslında aynı kökten kaynaklanıyor. Sömürgecilik, kapitalizm, emperyalizm ve partiyarka bunların hepsi aynı kökten kaynaklanıyor. Dolayısıyla biz şimdi burada bu mücadelelerin hepsini birbirine kaynaştıran, birbiriyle bağdaştıran bir yeni dönemdeyiz. Ve bu dönem bize yepyeni imkanlar açıyor. O nedenle evet bizim deneyimiz Türkiye’de statükoyu yardı. O manada, sosyalist manada ilk devrimci hamleydi. Deniz, Hüseyin, Yusuf’un ve 1968-72’deki devrimcilerin ölümleriyle, İbrahim zindanda işkencede, Mahir ve arkadaşlarımız Kızıldere’de, Sinanlar Nurhak’ta ve Denizler idam sehpalarında can verirken, uğrunda mücadele verdikleri hedef sosyalizmdi. Bundan şüphe edilemez. Bundan daha net ve açık hiçbir şey olamaz.
 
 Deniz Gezmiş’in idam sehpasındaki son sözleri, bugüne nasıl bir ışık tuttu, etkileri neler oldu? 
 
Deniz’in sözlerinin içindeki en önemli şey Türkiye sosyalist siyasi hareketi ve genel siyasi hareket içerisinde çok mühim bir anda Kürtlerin adının varlığının, haklılığının ve ortaklığının ilk kez altı çizilerek telaffuz edildiği bir siyasal söylem bu. O kadar kıymetli ki, Deniz’le beraber Kürtlerin adı ve mücadeleleri siyaset sahnesine, büyük sükûn döneminin ardından yeniden ortaya çıktı. Birçok insan derki, “Deniz aslında yaşasın Türk ve Kürt haklarının bağımsızlık mücadelesi derken, Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkını değil, her ikisinin emperyalizme karşı ortak bağımsızlık mücadelesini anlatmak istiyordu.” Varsın öyle demiş olmak istesin. Bu şuura sahip olmamış bir halkın başka bir halkla ortak mücadelesi söz konusu olabilir mi? Öyle olamayacağı için bu telaffuz çok çarpıcıydı. İkincisi yaşasın “Marksizmin, Leninizmin yüce ideolojisi” diyerek kendisini bütün öteki vatansever, demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi düşünce sahipleriyle farkını anlatmaya çalışmıştır. Bu muhteşem bir şeydir. Türkiye’de sosyalistlerin onlarca yıl çalışıp, adım adım, köy köy, kasaba kasaba dolaşarak anlatmak istediği fikri bir seferde ve her yerden duyulacak şekilde ama hayatı pahasına anlatmaktır. Bence bu Deniz’in çok büyük bir hizmetidir sosyalist mücadeleye, Kürt halkına ve tabii ki Türkiye’nin bütün halklarına, kapitalizme, emperyalizme karşı mücadele edenlere. O nedenle neresinden baksanız yere göğe sığdıramayız.
 
 Dönemin devlet ve iktidar yetkililerinin “Talihsiz olay” gibi açıklamaları çokça konuşuldu, tartışıldı. Bugüne gelecek olursak, bir demecinizde AKP-MHP iktidarını Denizlerin idamından sorumlu siyasetin akrabaları olarak tanımladınız. Nedir bu akrabalık, biraz açabilir misiniz? 
 
 
 Türkiye’de mevcut hakimiyet, rejimini sürdürebilmek için Kürtlerin haklarını inkar etmeden ileriye doğru tek bir adım atamayacakları için sömürgeci bir rejim olmaya mahkumdur. Erdoğan’ı bu manada Kenan Evren’den ayıran hiçbir şey yoktur.
 
AKP-MHP ortaklığı, 12 Mart’taki ve 12 Eylül’deki darbelerin bütün güvenlik icraatını devraldı. 12 Mart’ta, 12 Eylül’de neler olmuşsa, aşağı yukarı bunların hepsi daha lokal ve parçalı olarak daha uzun bir seyir içerisinde gerçekleşti. 12 Eylül’cülerin yapıp da Tayyip Erdoğan ve Bahçeli’nin yapmadığı ne var, kendinize sorun. Sonuçta tekçi ve egemenlikçi, türcü, cinsiyetçi bir hakimiyet biçiminin farklı kalıplar halinde sürdürülmesinden ibret. O nedenle aslında bütün öteki baskı rejimleri de birbirinin tekrarıdır. Türkiye’de de mevcut hakimiyet rejimini sürdürebilmek için Kürtlerin haklarını inkâr etmeden ileriye doğru tek bir adım atamayacakları için sömürgeci bir rejim olmaya mahkumdurlar. Rejimler bundan ötürü bir süreklilik gösteriyor. Özeti budur. Tayyip Erdoğan’ı bu manada Kenan Evren’den ayıran hiçbir şey yoktur. Süleyman Demirel’i de Kenan Evren’den ayıran hiçbir şey yoktur. 12 Mart rejimi Süleyman Demirel’in önüne getirdi, “Denizleri idam edelim mi, etmeyelim mi?” diye. O da “Edelim” dedi. Daha başka ne desin? Ben da daha onun için başka ne diyeyim!
 
MA / Rukiye Adıgüzel
 
 

Diğer başlıklar

24/04/2025
23:53 DEM Parti Eş Genel Başkanı Bakırhan'dan ev ziyaretleri
23:02 Mêrdîn’de LİDAŞ vurgunu: 700 milyonluk mal varlığına tedbir konuldu
21:50 6.2 büyüklüğündeki depremin ardından 291 sarsıntı kaydedildi
21:42 Avukat Bilece’ye ev hapsi verildi
21:30 Hasta tutsak Engin Uysal’ın durumu Meclis gündeminde
20:03 DBP ve DEM Parti heyeti Kuzey ve Doğu Suriye'ye geçti
19:46 DEM Parti PM üyesi Aydoğdu gözaltına alındı
19:10 İstanbul'da 3.7 büyüklüğünde deprem
19:08 IMF 14 yıl sonra Suriye'ye yetkili atadı
19:07 Hewlêr'de önemli görüşmede Kürtlerin geleceği tartışıldı
18:52 Evin Cezaevi'nde Hüseyinnejad protestosu
18:50 SES: Çapa Tıp Fakültesi'ndeki riskli binalar boşaltılmalı
18:41 Tuzla’da patlama: 5 işçi yaralandı
18:37 Ürdün, Müslüman Kardeşler örgütünün bütün faaliyetlerini yasakladı
18:18 'Direk danslı' 23 Nisan gösterimine soruşturma başlatıldı
18:14 Çin'den Trump'a yalanlama
18:08 Eğitim Sen üyesinin işe iadesi ‘istihbari bilgiler’ gerekçesiyle reddedildi
18:04 DEM Parti’den deprem için araştırma önergesi
18:00 Hesekê'de Ermeni Soykırımında katledilenler anıldı
17:46 Çocuk Bakanlığı talepli kanun teklifi Meclis’e sunuldu
17:34 Fransa Dışişleri Bakanı Barrot: Kürtlerin hakları dikkate alınmalı
16:55 Ermeni Soykırımı anmalarında adalet talebi
16:54 Demirtaş hakkında yeni bir dava açıldı
16:45 Hasta tutsak Demir'in tedavisi engelleniyor
16:43 Suriye'deki Alevi katliamına karşı insan zinciri: Çığlığa ses verin
16:32 MEB’in zorunlu kıldığı kermeste en az 15 çocuk zehirlendi
16:31 Bismil’de husumetli iki aile barıştırıldı
16:24 Kadınlardan 1 Mayıs buluşması
16:07 CHP’nin olağanüstü kurultayının iptali başvurusu
15:58 Emekçiler ‘Kamu Çerçeve Protokolü’ taleplerini sıraladı
15:41 Şirnex Belediyesi'nde vurgun yapan Kılınç: İzne ayrılmadım
15:39 İran rejimi 3 Kürt imamı gözaltına aldı
14:56 Temelli görüşmeyi anlattı: Tecride dair adım atılacağı söylendi
14:28 Emekçilere 'Sağlık-Sen’e üye ol' dayatması
14:09 'Hasta tutsak Yanık'a özgürlük' çağrısı
13:43 AFAD'ın büyük İstanbul depremi için tahliye planı
13:37 Bakanlardan deprem açıklaması
13:21 Hasta tutsak Çam'ı ziyaret eden kızı: Durumu kötü, acil tahliye edilmeli
13:10 Ateşkese rağmen Türkiye’nin saldırıları sürüyor
12:36 Rezan Belediyesi'nin 1 yılı
12:18 Görüşme sonrası açıklama: Öcalan’ın koşulları amasız fakatsız değişmeli
12:17 İzmir'de 1 Mayıs'a katılım çağrısı
11:32 Mazlum Ebdî ve Îlham Ehmed, Neçirvan Barzani ile görüştü
11:20 Avukatlar İmralı’ya gitmek için başvurdu
11:12 Karabulut'tan 7.6'lık deprem uyarısı: Seferberlik başlatılmalı
11:10 Tutsak gazeteciler Uçar ve Aksu’nun iddianameleri hazırlandı
10:45 DEM Parti için sürecin ön koşulu 'umut hakkı'nın uygulanması
10:32 DEM Parti ile Adalet Bakanlığı görüşmesi başladı
10:10 Kadın Sığınıkları Kurultayı Wan’da düzenlenecek
10:01 Ermeni Soykırımı 110. yılında: Yüzleşme çağrısı
09:57 İmralı’ya faks gönderen tutsak yazara hücre cezası
09:54 İstanbul'da halk geceyi dışarıda geçirdi
09:18 Hesandin'de 'ÇED gerekli değildir' kararına karşı iptal davası
09:16 Oğlu kaybettirilen anne: Çözüm Abdullah Öcalan’ın yol haritasında
09:15 1 Mayıs’a çağrı: Sesimizi, itirazımızı birleştirelim
09:14 'Sezaryen yasağıyla kadın bedeni üzerinde tahakküm kurulmak isteniyor'
09:12 Agirî'de çiftçi kooperatifi kurma hedefi
09:11 ÖHD’li Demirci: İnfaz kanunu hasta tutsaklar için düzenlenmeli
09:09 Üniversite öğrencileri: Nasıl doğuracağı kadını ilgilendirir devleti değil
09:07 Kalp krizi geçiren tutsak Çam için yeni başvuru
09:07 İBB dosyasını takip eden avukatlara gözaltı
09:06 Cezaevindeki kitap yasağı yargıya taşındı
09:06 Tutsaklardan 'süreç karşıtı' medyayı boykot çağrısı
09:05 Girdi maliyetleri, DEDAŞ ve kuraklık: Araziler kuru, çiftçi borçlu
09:04 Maurizio Acerbo: Öcalan'ın önerileri barışın anahtarıdır ve evrensel değerdir
09:04 9 yıldır hastalığı teşhis edilemeyen tutsağın dişleri döküldü
09:00 24 NİSAN 2025 GÜNDEMİ
08:41 Marmara Denizi'nde 4.6 büyüklüğünde deprem
08:22 Qamişlo’da halklardan Ermeni Soykırımı anması
08:02 Hewlêr'de önemli görüşme
07:56 Ankara'da gözaltına alınan öğrenciler serbest
23/04/2025
22:21 Ankara’da öğrencilere polis müdahalesi: 11 gözaltı
21:18 Sağlık Bakanı: 236 kişi depremden etkilendi
20:55 DEM Parti ile Adalet Bakanı Tunç’un görüşme saati belli oldu
19:50 İçişleri Bakanı: Depremde can kaybı yaşanmadı
19:23 HDK, DEM Parti ve DBP heyetinin ziyaretleri sona erdi
18:28 Deprem nedeniyle Gezi Parkı'nda kurulan çadırlara polis müdahalesi
18:09 Tişrîn Barajı’ndan seslendiler: Zafere kadar eylememiz sürecek
17:47 Hol Kampı’ndaki güvenlik operasyonu sona erdi
16:24 Wan’da 1 Mayıs programı belli oldu
16:16 İstanbul’da okullar 2 gün tatil edildi
16:13 Gözaltındaki 3 öğrenci serbest bırakıldı
16:07 Fransa Dışişleri Bakanı’ndan Bağdat’a ziyaret
16:06 İstanbul Valiliği: Can kaybı yok, 151 kişi yaralandı
15:48 Ticaret odaları ve borsalarından çağrı: Nisêbîn Sınır Kapısı açılsın
15:44 Erdoğan: Sıkıntılı bir durum görünmüyor
15:41 İstanbul'da 3 saatte 51 deprem
15:27 Deprem sonrası halk Gezi Parkı’na sığındı
15:18 Çelik’in taziyesine kitlesel ziyaret
15:05 Büyükçekmece'de iki ayrı deprem
15:02 Gülcan Kaçmaz Sağyiğit: Hasta tutsaklar için acil adımlar atılsın
14:50 Amed’de 1 Mayıs'ın adresi İstasyon Meydanı
14:48 ‘Kadın ölümlerinin üzeri intihar denilerek örtülemez’
14:31 AFAD: Can kaybı ve yıkım ihbarı bulunmamaktadır
14:21 Yer bilimci Naci Görür: Asıl deprem 7'nin üzerinde olacak
14:16 Edirne Valiliği ve Silivri Belediyesi'nden deprem açıklaması
14:00 Kazada yaşamını yitiren 8 kişi Colemêrg’te defnedildi
13:59 İstanbul Valiliği: Herhangi bir yıkım ihbarı alınmadı
13:54 Eş Genel Başkanlar: Tüm imkanlarımızla İstanbulluların yanındayız
13:45 Bakan Uraloğlu'ndan deprem açıklaması
13:27 ÖHD'li Bilice'nin ilk duruşması yarın görülecek
13:25 Naci Görür: Fay enerji biriktiriyor, dikkatli olmak lazım
13:03 İstanbul'da art arda deprem
12:55 Mahkemeden Trump'ın medya kuruluşlarını kapatma kararına durdurma emri
12:53 Kayyım 23 Nisan'da çocukları ağlattı!
12:52 İstanbul'da deprem
12:14 DEM Parti yarın Bakan Tunç'la görüşecek: Masada hangi konular var?
12:03 Kürtçe sözlük 'örgütsel' sayılmıştı: AYM’den ihlal kararı
11:35 Hasta tutsak Çam'ın infazının ertelenmesi için başvuru
10:41 DEM Parti MYK'si toplandı
10:17 AKP’li başkan ‘husumet’ gerekçesiyle hizmeti kesti!
09:50 'Çekilme' iddiaları ve dengeler
09:20 Şirnex Belediyesi'nde şişirilmiş fatura vurgunu
09:07 'Proje okul atamaları şeffaf, denetlenebilir olmalı'
09:06 Alevilerin talebi: Eşit yurttaşlık, inanç özgürlüğü ve barış
09:05 Kadınlardan 'sezeryan' tepkisi: Yönetmeliği geri çekin
09:04 Koyunlarını satıp yolcular için han inşa etti
09:03 Ölümlerin ve ihlallerin gölgesinde 23 Nisan
09:01 Bir oğlunu yitirdi, bir oğlu PKK'de: Tek taraflı barış olmaz
09:00 23 NİSAN 2025 GÜNDEMİ
22/04/2025
23:24 HDK, DEM Parti ve HDP heyeti Hewlêr’de temaslarını sürdürüyor
22:48 Kayıp kadının cenazesi bulundu
21:28 İsrail’in saldırılarında 30 kişi hayatını kaybetti
21:13 Hindistan'da silahlı saldırı: 20 turist yaşamını yitirdi
21:10 ABD'de yönetimin kapatma kararı aldığı medya kuruluşu çalışanlarından eylem
21:07 Eskişehir’de 3 öğrenci gözaltına alındı
20:46 'Barış' forumunda tarihi fırsatın yakalandığı vurgulandı
20:27 AKP’li belediyenin onarmadığı yolu köylüler yaptı
20:12 Ankara Kadın Platformu: Dr. Ayşe Uğurlu'nun yanındayız
20:02 DEM Partili kadınlar İzmir’de 1 Mayıs çalışmasına başladı
19:56 DEM Parti ve Adalet Bakanı görüşmesinin günü netleşti
19:49 Katar ve Mısır, Gazze'deki savaş için yeni formül önerdi
19:09 Amed’deki bahar şenliğine 7 bin çocuk katıldı
18:45 Önder’in tutsak arkadaşlarından 'geçmiş olsun' mesajı
18:28 İskeleden düşen inşaat işçisi Remzi Çar yaşamını yitirdİ
18:16 DAKAP: Bedenimize yönelik tahakkümü kabul etmiyoruz
17:52 Wan’daki kazada 7 kişi hayatını kaybetti
17:44 Ali İsmail Korkmaz’ın portresi okuduğu fakültenin duvarında
17:17 Silopiya’da ‘Dünden bugüne Kürt basını’ konulu panel
17:10 Özel: Falyalı ile Soylu arasındaki ilişkiyi biliyoruz
16:37 Gülistan Doku dosyasındaki deliller yeniden incelemeye alındı
16:30 Gülsün Tan için taziye
16:22 Kaymakamlıktan 'Orhan Doğan Barış Parkı' ismine ret
16:10 Önder’in tedavisi 7'nci gününde: Baro ve farklı çevrelerden ziyaret
15:57 Foçalılardan belediyeye sosyal tesis tepkisi
15:37 Mezopotamya Tarım ve Hayvancılık Fuarı başladı
15:36 İzmir'de 2 belediyede iş bırakma eylemi
15:06 Gazeteci Rabia Önver ifade verdi
14:55 Yeni Yaşam davası ertelendi
14:52 Tahliye edilen Özge Özbek'e coşkulu karşılama