İZMİR - İzmir'de Ermeni ve Rum tarihinin üzerine binalar ve fuar alanı inşa edildiğine dikkati çeken mimar Talat Ulusoy, oluşturulmak istenen “milli mimari” gayretinin ise başarısız olduğunu söyledi.
İzmir Büyükşehir Belediyesi (İzBB) Başkanı Cemil Tugay'ın geçtiğimiz aylarda yaptığı takas önerisiyle Konak ilçesinde bulunan Basmane Çukuru olarak bilinen ve 20 bin 855 metrekare büyüklüğünde olan alan için yeniden yapılaşma tehlikesi gündeme geldi.
Alanın yüzde 70'i Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na (TMSF), yüzde 30'u ise İzBB'ye ait. Belediye hisselerini, 2020'deki depremde yıkılan Belediye Ana Hizmet Binası’nın yeniden yapımı karşılığında TMSF'ye devredecek. Daha önce de defalarca kez ihaleye açılan ve yüksek binalar dikilmesi gündeme gelen alan hisseli yapısından kaynaklı şirketler tarafından tercih edilmemişti.
İçine Kültürpark'ı da alan bölge 13 Eylül 1922'de başlayan ve 4 gün süren Büyük İzmir yangınına kadar Ermeni ve Rumların yaşadığı bir mahalle. Basmane Çukuru'nda ise Ermenilere ait Surp Lusavoriç Hastanesi bulunuyor. Yangında bölgede bulunan 14 bin ev ile birlikte hastane de küle döndü. 1928'de yanan alandaki Ermeni ve Rumlara ait taşınmaz ve arsalar parsellenerek, satıldı. Fakat alanın çok büyük olmasından kaynaklı bazı bölgeler satılamadı ve bu alana da şimdi ki Kültürpark olarak kullanılan fuar inşa edildi. Ermeni ve Rumların yüzlerce yıllık mahallesi, içindeki insanlarla birlikte yandıktan sonra, günümüzde konserler ve festivaller için kullanılıyor. Çukur alanı ise Kültürpark’ın dışında tutularak, “36 No’lu imar adası” olarak belirlenip ve mülkiyeti belediyeye devredildi.
ERMENİ HASTANESİNDEN OTOBÜS GARAJINA, GARAJDAN BATAKLIĞA
Belediyeye devredildikten sonra 1980'li yıllara kadar şehiriçi otobüs garajı olarak kullanılan alanın yapılaşmaya açılma tehlikesi ise 1990’lı yıllarda başladı. 1990’da Belediye tarafından düzenlenen “Kültürpark Mimari Proje Yarışması”nı kazanan proje ile alanda “borsa binaları, otel, kongre merkezi, açık sergileme alanları” yapılması gündeme geldi. 1991'de belediyenin yaptığı 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı değişikliği ile “Basmane Çukuru” "C" Bölgesi - “Otel-Kongre Merkezi” olarak belirlendi. Bu karar 1995'de onaylandı ve hazırlanan projeden yaklaşık iki kat fazla olacak şekilde (162.579 m²) inşaat hakkı öngörüldü. 1997'de ise İzBB kamuya ait olan Basmane Çukuru mülkünü kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile ihaleye açıldı ve ihaleyi kazanan firma ve belediye arasındaki kat karşılığı sözleşmeye göre tamamı kamuya ait olan arsanın yüzde 11’i belediyede kalırken, geri kalanı şirkete devredildi.
2000 sonrası yaşanan ekonomik krizle birlikte ise ihaleyi kazanan firmanın hisselerine TMSF tarafından el konuldu ve alanın yüzde 89'u da onlara geçti. 2009'da ise yapılan anlaşma ile belediyenin hissesi yüzde 30'a çıkarıldı. Yaz aylarında içerisi sularla dolan bu alan, sivrisineklerin yuvası haline gelirken, İzmirlilerin rahatsız olduğu bir bölge olarak Kültürpark'ın hemen yanında varlığını koruyor. Son olarak alan içindeki çukur kapatılırken, bu sefer de imara açılması için gündeme getirildi.
ERMENİ MAHALLESİ
Mimar ve Yazar Talat Ulusoy ile Basmane Çukuru'nun yapılaşmaya açılmak istenmesi ve yangın sonrası İzmir'de inşa edilen yeni kimliği hakkında konuştu.
Basmane'nin 1865'de yapılan Kasaba Demiryolunun başlangıç istasyonu etrafında büyüyen bir mahalle olduğunu belirten Ulusoy, mahallenin eski tarihlerden itibaren Ermeni ve Rumların yaşadığı bir yer olduğunu adının da Ermenilere ait basma fabrikasından geldiğini aktardı. Bölgede ilk olarak 1848'de büyük bir yangın çıktığını ve tamamen yandığını kaydeden Ulusoy, "Onun yerine 5-6 sene içinde taş yapılardan ve İzmir'de ilk defa geniş caddelerinden oluşan yeni bir Ermeni mahallesi kuruldu. Yapıların taştan yapılması detayı çok önemli. Çünkü 1922'deki Büyük İzmir yangını buradan başlıyor ve sonrasında burada yaşayan Rumlar ve Ermeniler bölgeden tamamen çıkarılıyor. Şimdi ki çukurun bulunduğu yerde de Ermeni Surp Lusavoriç Hastanesi var. Bugün Bahribaba bölgesindeki Müslüman hastanesi açılmadan önce Müslümanlara bakan tek hastane burası. Çukurun günümüzdeki önemi ise bölgede üstünde bina yükselmeyen tek alan olması. Oysa ki yangın yerinde fuar alanı dışında binalar yükseldi" dedi.
YENİ KİMLİK İNŞAASI
Yanan Ermeni mahallesinin 1928'de parsellendiğini ve arsaların bina yapmak şartıyla satışa çıkarıldığını söyleyen Ulusoy, "Fakat arsaların hepsi satılamıyor. Çünkü yangın sırasında bölgede 25 bin evin olduğu biliniyor. Yani çok büyük bir alan. Yangında en kıymetli sokaklar, binalar yok oluyor. O büyük alanın hepsi satılamadığı için bir kısmına fuar, panayır alanı yapmakta görülüyor. Nitekim bir yandan da İzmir'de yeni bir kimlik inşası yürütülüyor. Fuarın dört bir yanı Mürsel Paşa, Talat Paşa gibi paşa isimleriyle çevrelendi. Dolayısıyla bu bir kurtuluş ve yeni Türk kimliğinin inşa yoluydu. İzmir'in bütün eski sokak adları 'Türklüğe uymuyor' diye değiştirildi. Kemeraltı ve civarı bütün dinlerin ortak olduğu bir yer ve burası ticaret merkezidir. Bu alanda dahil değiştirilen bütün sokak isimleri Rumca ya da Ermeniceydi. O kadar ki sokaklara yeterli Türkçe isim bulunamadı. İzmir'in sokakları o yüzden numaralandırıldı. İzmir'in eski kimliği böylece silinmiş oldu" diye belirtti.
'MİLLİ MİMARİ GAYRETİ TUTMADI'
Yangın sonrasında Nurettin Paşa imzalı Sıkıyönetim Kararı ile 30 Eylül'e kadar tüm Rum ve Ermenilerin İzmir'i terk etmesinin zorunlu tutulduğunu hatırlatan Ulusoy, kararla 19-45 yaş arası erkeklerin toplama kamplarına gönderildiğini, kadın, yaşlı ve çocukların ise gemilerle kentten ayrıldığını aktardı. Daha sonra Lozan Anlaşması ile birlikte de Karadeniz, Orta Anadolu ve Kuzey Ege'de kalan Rumların gönderildiğini belirten Ulusoy, bunun mimariye de yansımaları olduğunun altını çizdi. İslami bir mimarinin olmadığını kaydeden Ulusoy, "Mimar Sinan'dan bahsedilir ama artık herkesin bildiği gibi o da bir Ermeniydi. Mimarlık Ermeni ve Rum sanatkarların elindeydi. İzmir'in bir tek saat kulesi Fransız mimar tarafından yapılmıştır ki o da İzmir'e has değildir. İzmir'in mimarisi Rumlardan ve Ermenilerden sonra Milli Kütüphane, Elhamra Sineması, Mimar Kemalettin Caddesi dediğimiz bölgedeki yapılarda görüldüğü gibi Selçuki kemerli pencereler ve mimari süslemelerle yapıldı. Milli mimari akımı başlatılmaya gayret edildi. Ama olmadı. Çünkü kimlik değiştirmek zorla, baskıyla olabiliyor ama mimariyi geliştirmek asırlar boyu gelişen bir şey. Bir an da milli bir mimari olmuyor" ifadelerini kullandı.
GEÇMİŞLE YÜZLEŞME
Basmane'nin artık özüne ve geçmişine uygun bir yapılanmasının mümkün olmadığını söyleyen Ulusoy, "Geçmiş o kadar dibe gömüldü ki taklidi dahi mümkün değil. Geçmişi anarak ve bir daha asla böyle şeyler olmasın diyerek yaşatabiliriz. Kürsülerden 'Yurtta sulh cihanda sulh' diyoruz ama nerede bu barış. Herkesi Türk yapmak için çok şiddet uyguladık. Şiddet sadece sopayla olmaz, bir insanın dilini kullanmasını engellemek şiddettir. Geçmişle yüzleşmedikçe, hiçbir sorunumuzu çözemiyoruz. Bu nedenle barış içinde yaşayan bir toplum olamadık. Umarım bundan sonra başarırız. Bu toplum yüz yıldır barışı görmedi ve onu çok hak ediyor" dedi.
MA / Tolga Güney