ANTALYA - İmralı görüşmelerine dikkat çeken DEM Partili Saliha Aydeniz, "Sayın Öcalan'ın özgür olup barış süreçlerinde etkin rol alması gerektiği inancımız bu değişime katkı sunabilir. Fiziksel özgürlük ve düşüncelerinin yayılması Türkiye'nin demokratikleşmesi için umut taşır" dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Antalya'da “Ekmek ve Adalet Buluşmaları” kapsamında kentteki sivil toplum örgütleriyle bir araya geldi. Antalya'da bir otelde gerçekleşen buluşmaya DEM Parti Milletvekilleri Saliha Aydeniz ile Saruhan Oluç katılım sağladı. Buluşmaya katılan STK temsilcileri vekillere, İmralı görüşmelerini, Anayasa değişikliği ve PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın fiziki özgürlüğü meselesinin nasıl çözüleceği sorularını Saliha Aydeniz ve Oluç'a yöneltti.
Buluşma ilk olarak sorulara yanıt veren Saliha Aydeniz, “Anayasa değişikliği” sorusuna; Anayasa meselesinin; bugün ülkede yaşanan kriz ve kutuplaşmanın birinci sebebi olduğuna işaret etti. Anayasa'nın değişmesi gerektiğini ifade eden Saliha Aydeniz, toplumsal bir Anayasa'nın oluşması gerektiğini vurguladı. "Türkiye eski Türkiye değil. Tamamen otoriter ve tek adam rejimine döndü" diyen Saliha Aydeniz, otoriterleşmenin en büyük sebebinin iktidarın sorunların çözümsüzlüğündeki ısrarı olduğuna işaret ederek, "Bunların başından da Kürt sorunu geliyor. Sayın Bakan'ın "Türkiye eski Türkiye değil" demesi bir itiraftır. Türkiye artık otoriter bir rejime dönüşmüş, faşizmin kurumsallaştığını itirafıdır. Bugün gelinen aşamanın, tekçiliğin, otoriterleşmenin en büyük sebebi Kürt sorunlarının çözümsüzlüğünde ısrardır. Kürtlerin anayasal haklarının tanınması, dilin tanınması esastır. Ama bu sorunun çözümsüzlüğü Türkiye'nin içine girilemez krizlerinin başında gelir ve sistemin değişmesini gerektirir. Bu sistemin değişmesi gerekiyor" dedi.
MECLİS İŞARET EDİLDİ
İmralı görüşmelerine ve iktidarın saldırılarına dikkat çeken Saliha Aydeniz, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Samimiyet herkesin sorguladığı bir kavram. Bir taraftan barışmak istiyoruz derken, bir taraftan operasyonlar, gözaltılar, Rojava'nın bombalanması, Kürtlere yönelik saldırılar sürüyor. Kürtlerin aynı olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Sistem ısrarla yüz yıl önce Kürtleri nasıl dört parçaya ayırdıysa bugün de aynı derdinde. O yüzden bir kere bugün Kürt halkının ve Kürt halkının dostlarıyla vermiş olduğu mücadele Ortadoğu yeniden dizayn edilirken Kürt halkının yanında kim durursa o daha çok kazanıp elde edileceği nettir yani. Bu çok net. Sayın Öcalan görüşmesinde de ifade etmiştir bunu. Yani iki bin on üç iki bin on beş sürecinin bir kere bir o dönemin niye başarıya uğrayamadığı meselesinde dönmek gerekiyor. Bazı şeylerin somut adım atılmadığı için o dönemde barışta ısrar edenler bugün yargılanırken ama devletin ya da iktidarın taraftarları yargılayanlar olarak devam ediyorlar. Bir kere burayı görmek gerekir. O yüzden bu sürece başlarken samimiyet aramak yerine kendimize olan güvenimizle ve bu işte on yıllık çöktürme kullanımına karşı göstermiş olduğumuz mücadelenin, tasfiyenin tutmadığı, tasfiye yerine halkların mücadelesinin yükseldiği bir yerde bu el uzatılmıştır. Gerçekten yine de bu verilen mücadelenin Ortadoğu denklemlerde artık bu halkın aktör, başat aktör olma hali söz konusudur. O yüzden samimiyet aramak yerine bu noktanın buraya gelmesinin üzerinden bakıyoruz ve gerçekten bu toplantılarımızın amacı da beklentimiz halktan da beklentimiz her kesimden de beklentimiz eğer bu sürece dar küçük kendi işte çıkar çıkarı doğrultusuna bakıp eğer küçültürsek iktidarın ekmeğine hani iktidar kendine doğru yontar dememizin sebebi bu. Yani biz eğer toplumsal zemini muhalefeti güçlendirebilirsek bu iktidar istediği kadar kendini yontmaya çalışsın, oradan bir kere sorunların çözümü açığa çıkacak. Sayın Öcalan birinci görüşmesinde de ikinci görüşmesinde de ısrarla Meclisi, siyasi partileri işaret etmesi, yapacağı çağrıyı da bütün kesimlerin sorumlu kalması gerektiğini ifade etmesinin amacı bu.
'HERKES SORUMLULUK YÜKLENMELİ'
Yani şimdi mesela televizyonlarda çağrıyı sadece sanki işte PKK'nin silah bırakmasıyla oraya daraltma... PKK bir sonuçtur diyoruz. Sebebin, bu kadar demokratik, antik demokratik bir ülkede bu kadar kadın katliamları, bu kadar doğal katliamı, bu kadar ötekileştirme, Kürt halkının dilinin yasaklanması, varlığının yasaklanması, Alevilerin yaşadığı inanç sorunlarının hepsi bu ülkenin demokratik olmamasından kaynaklı değil midir? Peki bu demokratik olmama meselesinin çözümü için herkesin sorumluluk üstlenmesi gerekmiyor mu? Herkesin sorumluluk üstlenmesi gerekiyor. O yüzden mesele sadece PKK'nin silah bırakmaz. Peki kendi silah bıraksın dedi 93'ten bu yanadır. Defalarca tek taraflı silah bırakmış. Peki peki sorun mu çözüldü? Sorun mu çözüldü? O yüzden ısrarla bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Israrla bir algı oluşturuluyor. Yani bu algı ve manipülasyonlara düşmeden birilerinin çıkarı da zemin oluşturmadan Türkiye'nin bütün hakları inançları toplumsal kesiminin demokrasi ile buluşmasının zamanı ve mücadelesidir bu dönem. Bu çağrı da böyle bir çağrı. Böyle bir çağrı. Yani tek mesele yani ısrarla Meclise işaret ediliyor. Israrla siyasi partilere işaret ediliyor. Israrla sivil toplum örgütü üçüncü alan olarak rolünü oynaması gerektiği söyleniyor. Israrla toplumun örgütlenmesi gerektiği söyleniyor. Bugün toplumsal çürümenin işte yenidoğan çetesi ortada, Narin Gürhan meselesi ortada, gençlerin yaşadığı uyuşturucu, ahlak yani ve çürüme ortadayken peki sorumluluk sadece hani bir tarafın mı? O yüzden bu noktada herkesin sorumluluk alarak bütünlüklü bir demokrasi zemini oluşturursak sorundan bak, bu Ortadoğu için de rengimiz için, inancımız için eğer yargılanıyorsa o zaman bu hepimizin sorunu. Sadece bir yere sıkıştırmayla, işte sadece silah bıraktırma çağrısı olacak ya da devletin iktidarın ısrarla buraya sıkıştırması, bu algıyı oluşturmasını içinden bizim çıkarmamız gerekiyor.
KÜRT HALKI SEÇİMDE ELİNDEN GELENİ YAPTI
Israrla sorunun çözümü iktidarın değişimiyle anlaşılıp erken seçim gibi düşünülüyorsa vallahi iki seçimdir. Yani 2018, 2019,2023, 2024 seçimlerinde bu iktidar değişsin diye Kürt halkı elinden geleni yaptı bence. Stratejisini elinden geldiğince yaptı. Örnek Diyarbakır'la İzmir'in oy oranlarıdır yani. Başka örnek vermeme gerek yok. O zaman mesele demek ki seçime sıkıştırmak bir yerden hani yine palyatif çözümler bulmayla alakalı ya da oraya sıkıştırmayla alakalı bir mesele.
'FİZİKSEL ÖZGÜRLÜK TÜRKİYE'Yİ DEMOKRATİKLEŞTİRİR'
Bu dönemin sivil toplumu, inanç liderlerini, kadınları, siyasi partileri kaosun önüne geçmeye çağırıyoruz. Erken seçimle sınırlı kalmamak gerektiğine inanıyoruz. Sorunların çözümünün yalnızca seçimlerden geçmeyeceği, demokratik bir cumhuriyet için mücadele edilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Sonuç olarak, tüm kesimlerin sorumluluğunu alarak, demokratik bir zeminde hareket edilirse, Türkiye ve bölgede olumlu gelişmeler sağlanabilir. Sayın Öcalan'ın özgür olup barış süreçlerinde etkin rol alması gerektiği inancımız bu değişime katkı sunabilir. Fiziksel özgürlük ve düşüncelerinin yayılması Türkiye'nin demokratikleşmesi için umut taşır."
'DEMOKRATİK ÖZGÜRLÜKÇÜ BİR ANAYASA İHTİYACI VAR'
Saliha Aydeniz ardından söz alan Saruhan Oluç, İmralı görüşmelerine değinerek, adını tam olarak koyamadıkları bir sürecin yaşandığını anlattı. Bu sürece görüşme süreci olarak tanımlayan Oluç, bu süreci bir barış sürecine çevirmek istediklerini belirtti. 1 Ekim sonrası yaşananları anlatan Oluç, Abdullah Öcalan'ın mesajlarına dikkat çekti. Abdullah Öcalan'ın yapacağı çağrıyı beklediklerini ve bu sürece dair çalışma ile görüşmelerinin sürdüğünü ifade eden Oluç, toplumsal barışa değindi. Anayasa değişikliğine dair ise Oluç, "Türkiye'nin yeni bir anayasaya yeni bir toplumsal sözleşme ihtiyacı var. Demokratik özgürlükçü bir Anayasa ihtiyacı var" dedi.
'GÜVEN DUYMUYORUZ'
"İktidara samimi ve iktidara güveniyor musunuz?" şeklindeki soruya Oluç, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Yani mesela iktidar bize güven duyuyor mu? Duymuyor. Biz iktidara güven duyuyor mu hiç?Duymuyoruz. Bu kadar net bu sorunun cevabı aslında. Ama güvenmemiz gerekmiyor aslında. Keşke öyle bir şey olsa, keşke öyle bir şey olsa ama öyle bir zorunluluk da yok. Biz yine mücadelemiz açısından meseleye bakıyoruz. Bugün gelinen noktadaki, ki bu daha evvel de konuştuk. Ben Antalya'da katıldım. Diğer toplantılarda da bunu ifade ettim. 2014 yılının sonunda Milli Güvenlik Kurulu'nda çıkarılmış olan, kararlaştırılmış olan çöktürme planını on yıldır yaşıyoruz. On yıldır çöktürme planı karşısında Kürt siyasi hareketi, Kürt toplumsal kuruluşları mücadele ediyor ve tabii ki Türkiye demokrasi güçleri ile ortaklaşarak birlikte mücadele ediyoruz ve bu çöktürme planının esas hedefi tasfiye idi.
BİRÇOK DEĞİŞİKLİĞİN YAPILMASI GEREKİYOR
Bu başarısızlığa uğradı. Nasıl başarısızlığa uğradı? Direnişimiz de başarısızlığa uğradı. Direndik buna karşı. Bedel ödemedik mi? Ödedik. Hala ödüyor muyuz? Ödüyoruz. Cezaevinde arkadaşlarımız hayatını kaybedenler ve diğerleri. Ama başarısızlığa uğradı. Şimdi bugün gelinen noktada biz şöyle bakıyoruz meseleye. Bu çöktürme planı başarısızlığa uğradı. Bu önümüzdeki bulunan günlerde, bu dönemde barışı gerçekleştirebilmek için, özgürlük ve demokrasiye ulaşabilmek için hangi adımları atmamız gerekir? Bunları düşünüyoruz, tartışıyoruz ve İmralı’da Sayın Hoca'nın yapacağı çağrının da bu mücadele açısından son derece yaratıcı ve imkanlar ortaya çıkarıcı olacağını görüyoruz. Onun da zaten iddiası budur ve bu iddia doğrultusunda da kendimizi örgütleyerek, fikirlerimizi ve çalışmalarımızı düzenliyoruz. Dolayısıyla meseleye böyle bakıyoruz. Samimiyet ya da güven meselesi değil. Hiç samimi olmasalar da hiç güvenmesek de biz bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Başarıya ulaşır mıyız? Hepimize bağlı. Bizim bu mücadeleyi güçlü ve örgütlü bir şekilde, kararlı bir şekilde sürdürmemize bağlı. Bunu gerçekleştirebilirsek başarıya ulaşırız. İkincisi iktidarla aramızda herhangi bir müzakere yok. Olsa açıkça söyleriz. Deriz ki evet müzakere ediyoruz. Böyle bir şey yok. Olmalı mı? Evet olmalı. Müzakere edilmeli. Yani Türkiye'de yasal, anayasal anlamda birçok değişikliğin yapılması gerekiyor.
'MÜZAKERE MÜCADELEDİR'
Türkiye'nin demokratikleşmesi için müzakere edilmeli mi? Evet edilmeli. Müzakere dediğimiz şey, arkadaşımız soruyu sorarken iyi ki böyle sordu. Müzakere dediğimiz şey al günün ver günün değildir. Müzakere dediğimiz şey mücadeledir. Mücadeledir. Yani bu zaman zaman masada oturup müzakere ederseniz ama o bir mücadeledir. Zaman zaman masa dışında da müzakere edebilirsiniz. Yine bir mücadeledir. Dolayısıyla biz böyle bakıyoruz meseleye. Bir müzakere olacaksa olsun diye uğraşıyoruz ve çabalarımız bu yönde ki Türkiye'de bir demokratik dönüşümü gerçekleştirebilirim ama şu anda öyle bir durum yok"