Erkan Baş: Süreç toplumsallaşmalı, devrimcilere görev düşüyor

img
İSTANBUL - Abdullah Öcalan'ın çağrısındaki "barış" ve "demokratik toplum" vurgularının birbirlerini bütünleyen noktalar olduğunu vurgulayan TİP Başkanı Erkan Baş, sürecin toplumsallaşması için sosyalist, demokrat ve devrimcilere görev düştüğünü vurguladı. 
 
Meclis açılışının yapıldığı 1 Ekim 2024 tarihinden bu yana siyasetin temel gündemi Kürt sorununun çözümü ve ülkenin demokratikleşmesine dair tartışmalarla şekilleniyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın DEM Parti İmralı Heyeti ile birlikte 27 Şubat’ta açıkladığı "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı" gündemin ilk sırasına oturdu. İmralı Heyeti, tüm çevrelerden destek gören çağrı sonrası yeni bir görüşme trafiği başlattı. Heyetin ziyaret ettiği partilerden birisi de Türkiye İşçi Partisi (TİP) oldu. TİP Genel Başkanı Erkan Baş, görüşme sonrası, sürecin Meclis zemininde tartışılmasının Türkiye'yi barışa taşıyacağını vurguladı ve bazı kaygılar dile getirdi.  
 
Erkan Baş, 1 Ekim'den bu yana süren tartışmalar ve partisinin tutumuna dair Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularını yanıtladı.
 
Meclis açılışı sonrası Kürt sorunu bağlamında yeni bir sürece girildi. Sizce bu süreç hangi gelişmeler üzerinden gelişti?
 
1 Ekim'i bu durumun kamuoyuna görünür yansıması olarak değerlendiriyorduk, aşağı yukarı da ortaya çıktı. 1 Ekim, hem görüşme hem de planlama düzeyinde öncesinde başlayan bir sürecin kamuoyuna ilk işareti oldu. Bu gelişmenin yaşanmasında birkaç tane faktör etkili. İçeriden başlarsak; Türkiye, iktidar açısından artık eskisi gibi rahat yönetilebilen bir ülke değil. Saray rejimi, seçim yenilgisi almış, dolayısıyla siyasi meşruiyeti ve toplumsal meşruiyeti tartışmalı, ikna kabiliyetini büyük ölçüde yitirmiş. En önemlisi hukuki meşruiyeti tartışmalı bir iktidar söz konusu. Yani anayasayı ve yasaları sürekli ayaklar altına alarak, deyim yerindeyse Türkiye'yi yasadışı biçimde yönetmek zorunda kalan bir iktidar var. Dolayısıyla iktidar açısından içeride bir sıkışmadan söz etmek lazım. Bunun bir yansıması olarak görüyorum bunu.
 
 
Kara kaşımız kara gözümüz için ya da ülkemizi çok önemsedikleri için bu kararı aldıklarına inanmıyorum. Bir takım zorunlulukların ve ihtiyaçların kesişmesinden böyle bir yönelim içerisindeler. 
 
İkincisi de uluslararası gelişmeler kendisini hissettiriyordu. Filistin'de başlayan ve Lübnan'da devam eden, Suriye'de zaten çok uzun zamandır devam eden karışıklıkların yeni bir evreye taşınacağı ortaya çıkmıştı. Uluslararası sistem açısından baktığımızda, Trump Amerikası da yeni bir döneme işaret ediyor. Almanya'da AFD’nin yükselişinden söz ediyoruz. Rusya–Ukrayna savaşı... Yani yeni bir evreye geldik. Dolayısıyla içeride ve dışarıda Ortadoğu’da kartların yeniden karıldığı bir dönemdi ve bir yeni evre tanımı yapmaları gerekiyordu.
 
Herhalde önce denemeleri ve yoklamaları ortaya çıktı, sonrasında yavaş yavaş bir yol haritası şekillenmeye başladı. Yani kara kaşımız kara gözümüz için ya da ülkemizin ve halkımızın durumunu çok önemsedikleri için bu kararı aldıklarına ben inanmıyorum. Bir takım zorunlulukların ve ihtiyaçların kesişmesinde, devletin bir bütün olarak böyle bir yönelim içerisinde olduğunu düşünüyorum.
 
Kürt sorununun çözümünün de kendisini dayatması etkili değil mi sizce? Mevcut koşullarda, bu çatışmalı durum sürdürülebilir mi? 
 
Bir kere bu ülke bu şekilde yönetilemiyor. Özellikle son 5-6 yılda tam anlamıyla bir savaş konsepti var. Bütün enerjisini bunun üzerinden kuran, toplumdaki bütün kutuplaşmayı bunun üzerine inşa eden bir iktidar; bu gerginliğin de artık taşınabilir olmadığını bence gördü. Yani toplamda bütün bu süreci tek bir faktöre bağlamayı doğru bulmuyorum. Sadece dış politik gelişmeler değil, sadece iktidarın ihtiyaçları da değil, sadece toplumdaki biriken tepki de değil, ya da Kürt sorununun artık yönetilemez olması da değil. Bunların hepsi bir araya geldiğinde, bir başlangıç adımı olarak belki de bir çıkış noktası olarak burayı gördüler. Toplumun bütün kesimlerinin bir barış özlemi etrafında bir araya geldiğini görürsek; demek ki Türkiye bir savaş yorgunu aynı zamanda. Yani ülke olarak yurttaşların tamamı bu sürecin yorgunluğunu taşıyordu. Sürdürülemez olduğunu görüyorlardı. Bu da çok önemli faktörlerden bir tanesi.
 
DEM Parti İmralı heyeti, partinizi de ziyaret etti. Siz bu sürece dair ne tür eleştiri ve öneriler sundunuz?
 
DEM Parti'den HDP’ye kadar giden bir mücadele ortaklığımız var. Bu çeşitli zamanlarda çeşitli biçimler alıyor. Yani bazen sokak ayağı daha güçlü oluyor. Bazen sandıkta, seçimde bir ittifak haline gelebiliyor. Bazen dışarıdan bakıldığında sanki uzaklaşılmış, ipler kopmuş gibi gözüküyor. Ama Türkiye sosyalist hareketi açısından baktığınızda, 60-70 yıllık bir tarihten bahsediyoruz. Ve bunun bütün evreninde biz net bir biçimde barıştan yana tutum almışız. Tartışmasız biçimde, en zor zamanlarda da barışı savunmuşuz. Dolayısıyla şu anda da ortaya çıkan durum; ihtiyatlı iyimserlik diye tarif edilebilecek ya da bunun gerçek olması için üzerimize neler düşer sorusuyla beraber düşündüğümüz bir süreç. Burada bütüne ilişkin bilgi konusunda eksiklerimiz var. Yani görüşmelerin çok uzun zamandır sürdüğü ve kamuoyuna yansıyan kısımları var. Doğal olarak bunun sonuçları oluyor ve biz o sonuçlar üzerinden değerlendirmeler yapabiliriz. Ama buna ne neden oldu? Nasıl gelişti? Kamuoyunun bilmediği başka ayrıntılar var mı? Pek çok eksik var. Biz bu açıdan baktığımızda bir kere sorumlu davranmaya çalışıyoruz. Az konuşmaya çalışıyoruz. Onu çok açık ifade edeyim. Çünkü daha fazla düşünmek, tartışmak, dinlemek ve ondan sonra bir fikir geliştirmek, söz söylemek gerekiyor.
 
Sürece dair az konuşma nedeniniz temkinli hareket etmenizle mi alakalı bir durum? 
 
 
Tarihsel bir süreçten geçerken her düşündüğünüzü, her aklınıza geleni ifade etmenin doğru olmadığı kanaatindeyiz. Tartarak ve düşünerek konuşmak gerekiyor böylesi bir dönemde. 
 
Evet. Sonuçta bu kadar tarihsel bir süreçten geçerken her düşündüğünüzü, her aklınıza geleni ifade etmenin doğru olmadığı kanaatindeyiz. Tartarak konuşmak, düşünerek konuşmak, o sorumlulukla konuşmak gerekiyor böylesi bir dönemde. Ayrıca dostlarımızla bütün açıklığıyla da hem kaygılarımızı, hem eleştirilerimizi, hem değerlendirmelerimizi, hem gördüğümüz eksikleri, hem olumlu taraflarını paylaşmaya çalışıyoruz. Bizim açımızdan burada esas muhatap iktidar şu anda. Biz TİP olarak önceki çözüm sürecinden çıkardığımız ders nedeniyle şeffaflığın çok önemli bir şey olduğunu söyledik.
 
Şeffaflık konusunu biraz açar mısınız?
 
Yani toplumun bu sürecin parçası olması gerekiyor. Ortadoğu'yu eklediğimizde, buna belki de 100 milyonlarca insanın bir şekilde taraf olması gereken bir süreç yaşanıyor değil mi? Burada bu milyonlarca insanın sadece izleyici olmasını beklemek doğru bir şey değil. Dolayısıyla şeffaflık bir talep bizim açımızdan. İkincisi, mutlaka bu sürecin yasal güvence altına alınması gerekiyor. Mesela bu konuda henüz bir adım atılmamış durumda. Bir önceki çözüm 
sürecinde, sürecin parçası olan ve orada sorumluluk üstünden siyasi aktörler cezaevine girdi, yargılandı. Şimdi bu arkadaşlar barış için ellerini taşın altına koydular. Ama süreç bir biçimde sekteye uğradığında, bunun bütün vebalini, bütün sorumluluğunu bu arkadaşlarımızın omuzlarına yıkmaya çalışıyorlar. 
 
Çok daha geniş biçimde, meselenin bir yasal zemine oturtulması gerektiğine ilişkin kaygılarımızı ifade ettik. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bir zemin olması lazım. Sürecin kalıcı bir barışa dönüşebilmesi için ateşkes ya da geçici bir süreli durma hali değil, savaşsız bir Türkiye'yi ve Ortadoğu'yu arıyorsak, bizim inancımız odur ki mutlaka bunun demokratikleşme adımlarıyla birlikte atılması lazım.
 
Siz bir toplumu özgürleştirmezseniz, orada demokratik bir kültür yeşermezse, demokratik siyaset alanları açılmazsa, insanların başka alanlarda bu siyasete devam etmesi kaçınılmaz olur. Savaşlar da bunun ürünüdür, çatışmalar bunun ürünüdür. Dolayısıyla tereddütsüz barışın yanında duruyoruz. Ama bunun kalıcılaşması, bunun topluma mal olması, bunun toplumsal bir kazanım olduğunun benimsenmesi, yurttaşların buna dört elle sahip çıkacağı bir sürecin örgütlenmesi gerekiyor. Bu konuda da önerilerimizi geliştirmeye çalışıyoruz.
 
Kürt sorunu gibi Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından kader tayin edici tarihsel bir sorununun çözümü, 10 yıl aradan sonra yeniden tartışılıyor. Muhalefetin, bu konuyu yeterince gündemine aldığını düşünüyor musunuz?
 
 
Barış sadece Kürtlerin ihtiyacı değil. Tüm emekçiler, yoksullar ve ezilenler açısından bir ihtiyaç. O yüzden barış talebi toplumsallaşmalı. 
 
Türkiye'de barış, sadece Kürtlerin talebi ya da sadece Kürtlerin ihtiyacı değil. Tüm emekçiler, yoksullar, ezilenler ve tüm Türkiye açısından bir ihtiyaç. O yüzden barış talebinin toplumsallaşması ihtiyacından söz ediyorum. Kürt halkı çok kitlesel bir biçimde, çok kararlı bir biçimde yıllardır zaten barıştan yana tavrını ortaya koymuş durumda. Bütün zorluklara rağmen inatla ve ısrarla, barış sesini yükseltmeye ve bu çizgiyi korumaya çalışıyor. Barışın halkın güçlü bir talebi olarak örgütlenmesi ihtiyacından bahsediyorum.
 
Sizce barışın halkın güçlü bir talebi olarak örgütlenmesinde sorumluluk kim/kimlere ya da yapılara düşüyor?  
 
Siyasetçiler burada devreye giriyor. Türkiye'deki yoksullukla, açlıkla, işsizlikle, gençlerin geleceksizliğiyle barış politikaları arasındaki bağı kurmak gerekiyor. Aynı zamanda barışla demokrasi, barışla özgürlükler arasındaki ilişkiyi de tarif etmek gerekiyor. O yüzden mutlaka Türkiye'nin tamamında bunun bir toplumsal talep olarak yükselmesi bizim açımızdan son derece önemli. Kalıcı barışın güvencelerinden bir tanesi budur. Eğer yurttaşlar 'Bu barışı ben kazandım’ diye düşünürse, barış bizim mücadelemiz sonucunda elde ettiğimiz bir değer haline gelirse, emin olun ona sahip çıkmak da o kadar kararlı bir şekilde devam edecek. Bunu sağlamamız lazım.
 
Ancak muhalefete baktığımızda parçalı bir tablo karşımızda duruyor. Yine bir bütünlükten söz edemiyoruz. Bu durum muhalefete kaybettirmiyor mu? 
 
Türkiye'de her şey birbiriyle ilişkilidir. AKP, gazetecilerin tutuklanması, muhalif siyasetçilere baskı, sokaktaki polis şiddeti gibi konuları, insanlar ekonomiyi konuşmasın diye suni gündem olarak yaratmıyor. Tam tersine bu kadar ekonomik yıkımın olduğu bir yerde ancak baskıyla toplumu yönetebilir. Ancak tehdit ederek toplumu yönetebilirsiniz. Ya da işte savaş politikaları ile yönetebilir. Dolayısıyla bizim buradaki bütünlüğe işaret etmemiz lazım.
 
2015'e kadar olan birinci çözüm sürecinde, Türkiye'nin batısında ciddi kaygılar vardı. Hatırlayacaksınız; ‘HDP, AKP ile anlaşacak mı acaba?’ diye bir cümle çok geziyordu. O cümlenin sonunda ne oldu? HDP'nin pek çok yöneticisi cezaevine atıldı. Milletvekilleri cezaevine girdi. Kürt kentlerinde kentler yıkıldı, bombalandı. İnsanlar bodrumlarda katledildi. Savaşın en şiddetli hallerinden bir tanesini yaşadık.
 
Bu süreçte İzmir’de Birleşik Haziran Hareketi’nin bir toplantısında süreci tartışırken, aklıma şöyle bir cümle geldi: Kürt kentleri bombalanırken, Kürtler cezaevine atılırken, Kürtler seçme seçilme hakkını bile kullanamaz hale gelirken, Türkiye'nin batısında laik bir ülkede yaşayamazsınız. Oradaki temel tartışma laiklik üzerineydi, yani AKP’nin laikliği yok ettiği üzerine tartışmalardı. Bugün de Türkiye'nin batısında insanları ağzını açtıklarında cezaevine atacaklar, siyasi yasaklı hale getirecekler, baskılar ve yoksulluk devam edecek... Ama Kürt sorununu çözecekler! Böyle bir şey olmaz. Çok iç içe geçmiş konulardır. Ve bunların hepsi doğrudan iktidarla ilgilidir. O yüzden bizim bu gündemleri ortaklaştırıp, halkın çıkarlarını merkeze alarak ortak bir tutum geliştirmeniz lazım.
 
Sadece Kürt sorununun çözümü değil, ekonomik kriz, dış politika, kayyım, yoksulluk gibi konularda da parçalı bir duruş söz konusu.
 
 
 İktidarın en büyük yeteneği muhalefeti sürekli olarak parçalı hale getirmek. Birlikte hareket etmenin koşulları gelişiyor. Kol kola mücade etmek gerek. 
 
Aslında benzer bir şey söylemeye çalışıyorum. Bu iktidarın en büyük yeteneği muhalefeti sürekli olarak parçalı hale getirmek. Yani ‘herkes kendi sorunuyla ilgilensin’ gibi. İşte Kürt sorunu mu? Bununla sadece Kürtler ve DEM Parti ilgilensin. Ekonomik sorunlarla sadece sendikalar ilgilensin. CHP'ye kayyum siyaseti uygulandığı için o CHP'yle sınırlı kalsın. Ama bundan bir önceki kayyum döneminde de, HDP'den başka kimse kayyumla ilgilenmiyor diye şikayet ediyorduk. İktidar bunu da başarıyordu. İktidar, CHP'ye ‘Kürtlerin yanına gitme’ diyordu. Ya da bu konuda ses çıkartan Türkiyeli sosyalistleri susturmaya çalışıyordu. İktidarın oyununu bozmak için bütün bu başlıklarda birlikte tavır geliştirmek lazım. Kürt sorununun çözümü bile sadece iktidarla DEM Parti arasındaki ilişkilere havale edilirse, iktidarın inisiyatif alanını genişlettiği bir zemin olur bu. O zaman DEM Partili arkadaşlarımızın, Kürt halkının, bu barışa çok daha zor ulaşacağını görmemiz lazım. Ama tüm bu sorunları düşündüğümüzde birlikte hareket etmenin koşulları gelişiyor sanki. Belki biraz kaygıları ortadan kaldırmak lazım. Ama onun yolu da kol kola mücadele etmek.
 
Bazı çevrelerin sürece temkinli yaklaşma nedenlerinin başında, sürecin iktidara yarayacağına dönük duyulan kaygı geliyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? 
 
Bu kaygıları anladığımı sanıyorum. AKP ve MHP, bizim barış ihtiyacımızı, milyonların barış özlemini kendi siyasi emelleri için kullanmak ister mi diye sorarsanız, bunu elbette ki ister. Yani bu imkanı bulursa, bu gücü bulursa yapar. Bu halkın acısını, siyasi bir rant aracı haline getirir. Ama öbür tarafta da biz varız. Öbür tarafta da halk var. Yani siyaset sadece masa başında yazılanların hayata geçirilmesinden ibaret bir şey değil. İktidar, kendince hareket alanı bulmaya çalışacak. Ama biz milyonlarca insanı, iktidarın istediği gibi belirleyebileceği bir nesneden ibaret mi görüyoruz? Örneğin AKP, KCK operasyonlarıyla Kürtlerin siyaset yapma hakkını topyekûn rafa kaldırmayı da istiyordu. Sonra Selahattin Demirtaş’ın, Figen Yüksekdağ’ın, İdris Baluken’in tutuklandığı dönemde artık konuşamaz hale getirmek de istiyordu. E bunu da yapamadı. Yani dolayısıyla AKP her istediğini yapar gibi düşünmeyelim.
 
 
Bu kadar siyasetçi cezaevindeyken, insanlar ağızlarını açtıklarında yarın tutuklanma ve öldürülme riskiyle karşı karşıya iken biz barışı nasıl tartışacağız?
 
Tehlikeli olan şu; Halkta, özellikle Türkiye'nin batısında yoksul emekçilerde biriken AKP öfkesini kendi savaşçı, faşist ve ırkçı politikalarını sürdürebilmek için kullanmaya çalışan çevreler olduğunu görüyorum. Yani halkın kaygısını anlamamız lazım. Bu kaygıyı ortadan kaldıracak açıklıkta, şeffaflıkta, taleplerle sürece müdahale etmek lazım. Ve bunun o ırkçı, savaş yanlısı, militarist, şoven, Kürt düşmanı çevreler tarafından kullanılmasına da asla izin vermememiz lazım. ‘Şartsız, şurtsuz silahlar bırakılsın, PKK kendini lağvetsin, bundan sonra hiçbir şey konuşmayalım’ şeklinde iktidarın geliştirdiği bir hegemonya var. Mesele şart dayatmak değil ki. Zaten bu en yüksek ağızlardan ifade edilmiş. Abdullah Öcalan açıklamasında çok net biçimde bunu söylemiş. Kandil'den bu konuda çok net yapılan bir açıklama var. Şimdi bizim şunu sormak hakkımız değil mi? Peki bunun gerekleri yerine getiriliyor mu? Yani bir şart değil ki bu. Bunun gereklerini yerine getirmek lazım. Bu kadar siyasetçi cezaevindeyken, insanlar ağızlarını açtıklarında yarın tutuklanma ve öldürülme riskiyle karşı karşıya iken biz barışı nasıl tartışacağız?
 
Tam sizin işaret ettiğiniz Abdullah Öcalan’ın çağrısı ve PKK’nin buna verdiği karşılık somutunda, iktidarın ve devletin ne yapması gerekiyor?
 
Bu kadar tarihsel bir süreçten bahsediyoruz. Sadece ben değil, Erdoğan, Bahçeli ve Numan Kurtulmuş da bahsediyor. Sonra televizyonu açıyoruz, herhangi bir talep için Adalet Bakanı Yılmaz Tunç "Bu yasalara uygun değildir" diyor. O zaman demek ki yasaların düzenlenmesi gerekiyor. Bu toplum, bu yasalara sığmıyor demek ki. Bunun ayrıntılı çalışmasını yapmak bizim de görevimiz.
 
 Bu konuda bir çalışmanız var mı?
 
Parti Meclisi olarak bir toplantı yaptık ve bir karar aldık. Biz bir bütün olarak bu sürecin, Türkiye'deki demokratikleşme adımlarının hem kanun düzleminde ifadesi hem toplumsal bir talep olarak ifadesi konusunda çok hızlı biçimde bir çalışma yapacağız. Bunun içerisinde ‘Terörle Mücadele Kanunu’nda değişiklikler, Ceza İnfaz Kanunu’ndaki değişiklikler, Siyasi Partiler Kanunu’ndaki değişiklikler de girecek.
 
Atılması gereken adımlara dair bir çalışma mı olacak?
 
Evet. Bunu mutlaka hemen yapmamız lazım. Artık kimse karnından konuşmasın, kim ne düşünüyorsa parlamento zemininde konuşsun. Toplum buna hazır ve barış istiyor. Kimse başka bahanelerin arkasına sığınmasın. Bu kadar geniş bir mutabakatı ben Türkiye'de hiçbir dönemde görmedim.
 
PM toplantınızda kararını aldığınız çalışmanın bir ismi var mı ve nasıl bir çalışma yapacağınızı biraz daha açar mısınız? 
 
Bir isim vermedik, ama şöyle örnekleyeyim: Mesela ortaklaştıracak başlıklar var. Kayyum meselesi ile ilgili parlamentoda bütün siyasi partilerin verdiği ortak bir kanun teklifi var. Bu iyi ve güçlü bir şey. Dolayısıyla bizim Meclis'te yapılacak yeni bir iş tarifimiz yok. Meclis'te yapılması gereken şey zaten var olanın hayata geçirilmesi. Ama şunu önemsiyorum; Barış akademisyenleri, Bahçeli’nin bugün söylediklerini söyledikleri için işlerinden oldu. Aralarında intihar edenler oldu. Yurt dışında yaşamak zorunda kalanlar oldu. Bu kadar basit bir adımın atılması için ne bekliyoruz ki? Siyasi tutsaklar; yani bu iktidar yargıyı bir silah olarak kullandı. Silahların susmasından bahsediyorsak, iktidar yargı silahını sustursun. Siyasetin önü açılsın. Savaşın bitmesi için böyle bir gerekliliğe ihtiyaç var. Bu gereklilikler konusunda adımı kim atacak? Bu adımı da Abdullah Öcalan’dan bekleyemeyiz ki. Bu adımın zemini parlamentodur. Bu adımın muhatabı iktidardır. Dolayısıyla bu adımları atmaları gerekiyor. İktidar bunları atar mı? Bu da bizim sorumluluğumuz. Toplumsal muhalefetin sorumluluğudur. Yani iktidara bu adımları atması gerektiğini defalarca söylemek, bunu bir toplumsal talep haline getirmek görevimiz.
 
Muhalefet şu an sürece müdahale edebiliyor mu?
 
Henüz değil. Bütün muhalefet açısından söyleyelim. Çünkü bir dayatmayla geldi. Yani önce bu adım atılsın, sonra bu atılsın şeklinde. Bence bu aşamadan sonra muhalefetin görevi ve sorumluluğu başlıyor. Halkın da görevi ve sorumluluğu şu aşamadan itibaren başlıyor.
 
 İktidarın pratikleri bakımından bu temkinli olma hali anlaşılır bir durum. Ancak muhalefetin her şeye rağmen yapması gerekenler ya da adım atması gereken noktalar yok mu? 
 
Ben mutlaka adım atalım diyorum. Daha kuvvetli adamların muhalefet tarafından atılması lazım. Ama nihayetinde savaşın tarafları var. Şimdi orada bir barış iradesi, silah bırakma, ateşkes, barış, bir müzakere iradesi ortaya çıkmadığı sürece "dışında" olan, doğrudan cephede olmayan unsurların etkili olabilmesinin de sınırı vardır. Mutlaka yapılacak daha fazla şey olabilir. Eleştiriyi üzerimden atmak için söylemiyorum ama barış zemininin siyasi aktörleri şimdi ancak kendilerine bir zemin bulabildiler diye düşünüyorum. Ya da süreç öyle hassas dengeler üzerinden gidiyor ki söylediğiniz herhangi bir cümle bambaşka anlamlara çekilebilir. Bir de şunu kabul edelim. Türkiye'de iktidarın muazzam bir medya manipülasyon gücü var. Abluka gücü var. Söylenen her söz onlar tarafından istenildiği biçimde kullanılıyor. Böyle bir evrede ihtiyatlı olmakta fayda vardı. Taleplerimizle, mücadelemizle, sürece katkımızla, yeri geldiğinde kaygılarımızı, eleştirilerimizi dürüstçe, yoldaşça, açıkça yaparak da bunu yapabiliriz. Yani bu da bir görev, bu da bir sorumluluk sonuçta. Hep beraber o sorumlulukla hareket edeceğiz.
 
Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı"nı nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Tabii ki çağrının tarihsel önemine ilişkin herhalde hiç kimsenin bir kaygısı kalmamıştır. Yani bu kolay bir şey değil. Zaten metne baktığımızda ‘bu tarihsel sorumluluğu üstleniyorum’ diye bir ifade de bulunuyor. Gerçekten o ifadenin karşılığını bulan bir tarihsel boyutu var. Şimdi daha çok barış kısmı tartışılıyor gibi geliyor bana. Meselenin bir de ‘Demokratik Toplum’ çağrısı kısmı var. Yani onu bütünleyen bir şey. Yani ondan ayrıştırılmayacak bir boyut var. Biraz o kısmının tartışılabileceği bir zemine ihtiyacımız var. Yani bir demokratik toplum nasıl inşa edilebilir, burada olması ve olmaması gereken şeyler nelerdir gibi. Ben açıkçası biraz o tartışmayı yapmak ihtiyacı hissediyorum.
 
 
 Daha çok barış kısmı tartışılıyor. Ama meselenin 'Demokratik Toplum' kısmı var. Yani onu bütünleyen bir şey. O eksende bir derinleşmeye gitmek gerekiyor. 
 
Türkiye İşçi Partisi çizgisi açısından bakarsanız; 60'lı yıllardan bu yana bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm diye tarif ettiğimiz bir bütünlükle biz bunu bugüne kadar hep tartıştık. 
Bu tartışmaya, bu doğrultuda bir katkı yapabileceğimize inanıyoruz. Yani Türkiye'de gerçek bir demokrasinin işçi sınıfıyla kazanılabileceğini. Türkiye'de bağımsızlık çok uzun süredir hiç tartışılmıyor. İktidar bir "yerli milli" dili kullanıyor ama iktisadi olarak tam bağımlı bir ülkeden bahsedebiliriz. Ya da işte NATO'nun en büyük askeri gücünden bahsediyoruz. Bu bütünlük içerisinde biz bunları tartışmak istiyoruz. Bu tartışmayı çok kıymetli buluyorum. Ve ona zemin açmasını bile önemsiyorum. Yeni bir demokratik toplum tartışmasını, önümüzdeki dönem birlikte sürdüreceğiz gibi gözüküyor. İktidarı da mesela buradan tartışmaya zorlamak lazım. Yani sonuçta o demokratik topluma dönük iktidar ne diyor? Şuana kadar devletten bu kısımla ilgili bir açıklama gelmedi. İktidar cenahı barış kısmını açıkladılar ama o çağrı sadece istediğimizi içinden çekip alabileceğimiz bir çağrı gibi gelmiyor bana. Yani birbirinden koparılmayacak birtakım parçaları var. O eksende bir derinleşmeye gitmek gerekiyor.
 
Sosyalistlere, demokrat çevrelere ve muhalefet güçlerine bu konuda ne tür sorumluluk düşüyor?
 
Bir kere özgüvenli olmamız lazım. Bugün bu süreç başladıysa eğer bu, Kürt halkı başta olmak üzere Türkiye'nin ezilenlerinin, emekçilerinin, yoksullarının bu iktidara karşı 100 yıldır bu topraklarda verdiği mücadelenin bir sonucudur. Dolayısıyla iktidar bize barış bahşetmiyor. Bunun arkasında çok uzun bir mücadele ve bedeller var. Bundan sonra da bu mücadeleye devam etmek gerektiğini bilelim. İhtiyatlı iyimserlik dediğim o aslında. Biraz mücadeleci iyimserlik diyelim isterseniz. Teslim olmayan bir iyimserlik diyelim. İktidar buradan kendi iktidarını kalıcılaştırmak ister mi? Evet, isteyebilir. Ama biz bu ülkeyi demokratikleştirdikçe, bu ülkede özgürlükler geliştikçe gerici, ırkçı ve dinci fikirlerin bu topraklarda güçlenmesi imkansız. Biz kendi özgürlüğümüze, halkımıza, alın terimize, kendi fikirlerimize ve mücadelemize güvenmek zorundayız. Bu süreç ne kadar toplumsallaşırsa, halk bu sürecin ne kadar öznesi ve parçası haline gelirse bizim için o kadar kıymetlidir. O kadar değerlidir, o kadar önemlidir. Mutlaka ve mutlaka bunu Türkiye'deki bütünlüklü bir özgürlük ve demokrasi mücadelesinin bir parçası, belirleyici bir parçası olarak görmemiz lazım. Herhalde sosyalistlere, demokratlara ve devrimcilere düşen görev budur diye düşünüyorum.
 
Bunun için önünüze koyduğunuz bir çalışma var mı?
 
Evet, var. Parti Meclisi'nde bir komisyon oluşturduk. Sonuçta meselenin hukuki tarafları da var. Daha önce yapılmış bir takım çalışmalar var. Bunları birleştirmek, bir bütünlük içerisine getirmek istiyoruz. Ama şöyle algılansın da istemem. Bu sadece Türkiye İşçi Partisi'nin kendi adına yapacağı bir iş değil. Mümkün olduğunca ortaklaşabileceğimiz kim varsa, parlamento içinde ve dışında herkesle ortaklaştırarak devam etmek istiyoruz.
 
MA / Diren Yurtsever - Melik Çelik
 

Diğer başlıklar

10:00 Koçerlerin zorlu yolculuğu başladı
09:55 Gazeteci Kanbal hakkında dava açıldı
09:23 Kürt sorununun çözümünde heba edilen süreçler
09:08 Gabar'da orman kıyımının yeni görüntüleri
09:07 Semt pazarındaki yurttaşlar: Çözüm Öcalan’ın çağrısında
09:06 Dicle Anter: Sırrı gerçeklerle yüzleşilmesi için savaştı
09:05 Antalya'daki cezaevlerinde 90 hasta tutsak var: Serbest bırakılmalılar
09:04 Şirnex’te öldüren sağlık hizmeti: Ekipman ve doktor yok
09:03 Uluslararası Kadın Yönetmenler Festivali: Dayanışma güçlendiriyor
09:02 Tutsak yakınları: Gözümüz televizyonda büyük barışı bekliyoruz
09:01 ‘Umut hakkı düzenlemesi tartışmasız atılması gereken adımdır’
09:00 09 MAYIS 2025 GÜNDEMİ
08:30 31 yıl sonra memleketinde coşkulu karşılama
08/05/2025
23:44 ‘Suriye’de 5 ayda 5 bin 500 sivil öldürüldü’
22:48 SOHR: Silahlı gruplar Şam’da yurttaşların evlerine el koydu
22:07 Birçok kentte Abdullah Öcalan posterleri asıldı
21:34 Êlih’te kadınlar buluştu: Kayyım zihniyetine karşı dayanışacağız
21:22 Wan’da Kürt Dili Bayramı şöleni
21:08 Yeni Papa Robert Francis Prevost oldu: Barış sizinle olsun
21:02 Federe Kürdistan’da yaşamını yitiren Işık’ın taziyesine kitlesel ziyaret
20:57 Sırrı Süreyya Önder anısına Beynelmilel gösterimi
20:54 ‘Kürtçe hukuk literatürünün oluşturulması gerekiyor’
19:32 15 yaşında girdiği cezaevinden 46 yaşında çıktı
19:21 Eskişehir'de kadın katliamları protesto edildi
19:15 Dêrsim Belediye Eşbaşkanı Birsen Orhan davasında karar
19:03 Türkiye ile Irak arasında 11 anlaşma imzalandı
18:55 Taciz failine verilen cezanın bozulması protesto edildi
18:45 Şarbajêr’de bir kolber katledildi
18:10 ‘Cezaevinde kalamaz’ raporu dikkate alınmadı: Elisa Ayık tahliye edilmedi
17:44 Qoser Meclisi: Zeyni İpek, araçları yandaşlara peşkeş çekmek için istedi
17:36 Qoser’de bir öğretmen öldürüldü
17:21 Pasûr Belediyesi eşbaşkanları halk buluşması düzenledi
17:12 DEM Parti’den kayıt dışı çalışma koşullarının tespiti için önerge
17:01 Ankara'da bir kadın katledildi
16:54 Wan'da Kürt Dili Sempozyumu düzenleyecek
16:33 Arınç’tan taziye ziyareti: Süreçte yer alanları devlet korumalı
16:01 Amed’de hukuk öğrencileri Önder’i andı
15:51 9 kadın tutsağa ‘sarılma’ ve ‘zılgıt’ cezası
15:39 CHP İl Başkanı Çelik ve 25 kişi hakkında iddianame
15:28 Mersin’de ağaç katliamına karşı nöbet
15:19 Zirai don için 'özel afet bölgesi' çağrısı
14:50 Nisan ayında 8'i çocuk, 152 işçi hayatını kaybetti
14:49 Özel’den İmamoğlu’na ziyaret
14:21 124 isimden Önder’e veda: Hepimizin yüreğine barışı yazdın
14:12 'Çocuk Hastanesi'nin deprem raporu 27 aydır gizleniyor'
14:12 Zırhlı araçla katledilen Öner davası istinafa taşındı
13:31 Hastane yolunda tutsaklara saldırı
13:12 Tutsaklara hücre cezası
12:55 Cezaevindeki şiddet davasında görüntüler istenecek
12:45 Erdoğan: Bizi kolay bir süreç beklemiyor
12:29 TBB'den avukata saldırıya tepki
12:25 Werîşe Muradî’nin tedavi hakkı engelleniyor
12:19 Avukatlardan İmralı başvurusu
12:18 Gazeteci Güneş davasında emniyetten 'bilgi' istenecek
12:14 Amed’de tutsaklar için yapılacak açıklamaya çağrı
12:05 DEM Parti'den Önder'e suikast iddialarına dair açıklama
12:02 Amed'de ArtTigris Sanat Fuarı'nın lansmanı yapıldı
11:08 Hasta tutsak Karatay'ın yeniden yargılanmasına devam edildi
11:03 Serê Gulanê etkinliklerinin startı verildi
10:57 Hindistan-Pakistan çatışmasında en az 43 ölü
10:52 'Kuyu tipi' cezaevlerine karşı açlık grevi başlatılıyor
10:43 Gazeteci Zeynep Kuray hakkında beraat kararı
10:28 Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nden İmamoğlu açıklaması
10:16 İşçiler greve gitti, çöp yığınları oluştu
10:14 GES'e karşı direnenler: Göç etmek istemiyoruz
10:05 DAİŞ’in Dêrazor’a saldırıları sürüyor
09:26 Hasta tutsak Ayık’ın annesi: Barış için önce hasta tutsaklar bırakılmalı
09:25 ‘Sürgüne’ karşı oturma eylemi başlattı
09:13 ‘Sırrı’nın cenazesine katılanlar barış mücadelesi sözünü verdi’
09:12 ‘Şiddetin son bulması için sorumluluk alınmalı’
09:08 30 yılın ardından tahliyesi ertelendi: Ölsem de pişmanlığı kabul etmem
09:06 Amed’de halk ulaşım zammına tepkili: Geri çekin
09:05 'Önder'e sözümüz; bu topraklara onurlu barışı getirmektir'
09:04 33 yıllık sürgünden sonra Amed’te sahneye çıktı
09:03 Ev ev gezerek Öcalan'ın çağrısını anlatıyorlar
09:02 Ateşkese rağmen 23 bin 369 saldırı
09:02 Dünyada barış görüşmeleri: Karşılıklı adımlarla çözüm sağlandı
09:00 08 MAYIS 2025 GÜNDEMİ
07:49 Amêdiyê Bölgesi’ne hava saldırısı
06:12 İmamoğlu'nun X hesabına erişim engeli getirildi
00:10 AYM'nin kararına tepki: Bu düzenlemeye boyun eğmeyeceğiz
07/05/2025
22:37 Suriye sahil kentlerinde 10 kişi kaçırıldı
21:33 'Özgür Özel'e yapılan saldırı araştırılsın' önergesine ret
21:21 Fed faiz kararını açıkladı
21:17 Tutsak kadınlardan Sırrı Süreyya Önder için taziye mesajı
20:47 AK’nin Türkiye raporu onaylandı
20:36 ÖHD ve TUHAD-FED: Hasta tutsakların yeri cezaevi değil hastanedir
20:01 Meclis’te 2025 yıllı ‘Sırrı Süreyya Önder Barış Yılı’ talebi
19:22 Mor Dayanışma: Bir üyemiz ajanlaştırılmaya çalışıldı
18:50 KHK eylemi 330'uncu haftasında: Sırrı’ya sözümüz barış olacak
18:47 Kadın katliamları ve cezasızlık protesto edildi
18:35 Mêrdîn’de köylüler direndi, kepçeler çekildi
18:20 ÇED raporundaki sahte fotoğraflara suç duyurusu
17:43 Emekliler TÜİK önünde: Maaşlarımız sadakaya dönüştürüldü
17:37 AYM’ye yürüyüşleri engellenen kitle oturma eylemi başlattı
17:33 Cenevre eyleminde Sırrı Süreyya Önder anıldı
17:13 İzmir’de 3 belediyede iş bırakma eylemi
17:02 Amik Ovası çiftçileri isyan etti
16:31 Önder için mevlit ve taziye
16:27 Oda ve borsalardan Sudani-Erdoğan görüşmesi öncesi 5 talep
16:21 TÜSİAD'ı ziyaret eden Özel: Bundan sonra yeni bir iktidar var
16:09 Dêrsim'de askeri operasyon
16:07 AYM'ye yürümek isteyen hayvan hakları savunucularına polis engeli
15:29 Meclis'te Önder anması: Eksik bıraktığı süreci tamamlamamız gerekiyor
14:59 AYM'den Hayvan Yasası’nın iptali başvurusuna ret
14:43 Sağlıkçılardan şiddete karşı eylem
14:40 Hayvan hakları için AYM önünde eylem
14:39 İHD’den gözaltılara tepki: Tutsaklarla dayanışma insanidir
14:10 Wan’da 15 Mayıs Kürt Dili Bayramı startı
13:48 SGDF Eşbaşkanı Müslüm Koyun tahliye edildi
13:46 Semra Güzel davasında tanık hakkında zorla getirme kararı
13:34 Bahçeli'den Önder'in Meclis'teki taziyesine ziyaret
13:24 GES'e karşı çıkan yurttaşlar kepçeleri durdurdu
13:07 Avukat İçli'ye dönük silahlı saldırıya tepki
13:02 İstanbul’da 3.4 büyüklüğünde deprem
12:34 Almanya’da Kürt üniversitesi açılıyor
12:34 Rektörden İmamoğlu diploması açıklaması
12:26 'Örgüte yardım' iddiasının 'örgüt üyeliği' kabul edilmesinde ihlal kararı
12:25 Suriye'de 24 saate 13 kişi katledildi
11:23 Gazeteci Diren Yurtsever beraat etti
10:49 JINNEWS şiddet çetelesi: 34 kadın katledildi, 14 şüpheli ölüm
10:39 Bir yılda 6 bin kişi trafik kazalarında yaşamını yitirdi
10:29 Hilal Kar’ın katiline ağırlaştırılmış müebbet hapis
10:16 Hindistan-Pakistan arası çatışma: Onlarca ölü, 3 uçak düştü
10:01 'Kadınların Ayak İzi' yürüyüşü: İşimizi istiyoruz
09:57 Cixsêliler GES’e karşı mücadelede kararlı
09:11 Önder'i anlattı: Hayalini kurduğu Demokratik Cumhuriyet'i Öcalan’ın paradigmasında gördü
09:09 Kerboran'da 3 mahalle yolu 'güvenlik' gerekçesiyle kapatıldı
09:08 Ayla Akat Ata: Önder’in mücadelesi vasiyettir
09:07 Çilek üreticileri artan maliyetlerden şikayetçi
09:06 Zeyneb Murad: Öcalan’ın çağrısı konferansa zemin hazırladı
09:02 Barış Anneleri: Önder'in mücadelesi başarıya ulaşacak
09:00 Hasta tutsaklar için 16 kentte eylem yapılacak
09:00 07 MAYIS 2025 GÜNDEMİ
06/05/2025
23:57 Yüzde 78 engelli hasta tutsak tahliye edildi
23:43 Hindistan'dan Pakistan'a saldırı
23:25 ABD ile Husiler arasında ateşkes sağlandı
23:16 Suriye’de 5 kişi katledildi
22:54 HSK için adaylar belli oldu: CHP seçimden çekildi
21:34 Suriye’de bir cezaevinde isyan çıktı
21:18 Amed’de avukata silahlı saldırı
20:57 Gazeteciler Ercüment Akdeniz ve Yıldız Tar’a ‘örgüt üyeliği’ suçlaması
20:40 Minguzzi cinayetinde iki gözaltı daha
20:36 ‘Sokak hayvanlarının katledilmesini öngören yasa iptal edilsin’
20:26 İşçilerin yürüyüşü 6’ncı gününde
20:06 Rişmîl’de GES protestosu: AKP’li başkanının istifası istendi
19:53 Trump: Husilere saldırıları durduruyoruz
19:22 Açlık grevindeki tutsakların sevk talebi karşılandı
19:13 İsrail, Gazze’ye saldırı planını genişletti
19:06 Birçok kentte Üç Fidan anması: Yolumuz Denizlerin yoludur