İran’da halk isyanı: Dış güçler mi despotizmin kaçınılmaz sonucu mu?

img
HABER MERKEZİ - Jina Masha Amini’nin katledilmesi ardından başlayan halk isyanına ilişkin yazı kaleme alan Abdülmelik Ş. Bekir, “Bu isyanın karşısında hiçbir despotizmin direnme ve ayakta kalma şansı yoktur” dedi. 
 
İran’da baş örtüsünden saçı göründüğü gerekçesiyle “ahlak polisi” tarafından işkenceyle katledilen Jina Mahsa Amini’nin ardından halk rejime karşı ayağa kalktı. Konuya ilişkin Gazete Karınca yazarı Abdulmelik Ş. Bekir de bir yazı kaleme aldı. 
 
İSYAN VE ‘DIŞ GÜÇ’
 
“İran’da halk isyanı: Dış güçler mi despotizmin kaçınılmaz sonucu mu?” başlıklı yazı şöyle: “Tahran’da baş örtüsü yetersiz görüldüğü için 22 yaşındaki Masha Amini, rejimin subabı görevini gören “Ahlak Polisi” tarafından acımasızca katledilmesi yeni bir halk isyanına neden oldu. Kürdistan eyaletinde başlayan kadın isyanı İran’i halkların katılımıyla ülkenin tamamına yayıldı. Rejim güçlerinin protestolara yönelik saldırıları sonucunda şimdiye kadar 5 insan daha katledildi. Protestolar ülke dışında da büyük destek gördü. Dünyanın birçok ülkesinde kadınlar İran rejiminin işlediği suçlara tepki gösteriyor. Halk isyanına rejimin yaptığı ise tüm despotik iktidarların yaptığı gibi şiddet uygulamak ve suçlarını örtmek için medya karartmasına gitmek oldu. Elbette bunları yaparken de halkın protestolarını ‘dış güçlerle’ izah etti.
 
KADIN VE KÜRT KİMLİĞİ
 
Peki İran’da gerçekten neler oluyor? Halkın isyanının nedeni dış güçler mi yoksa despotik rejim uygulamalarının kaçınılmaz sonucu mu? İran’da birçok Müslüman çoğunluklu ülkede olduğu gibi başörtüsü rejim ve iktidarların kadınlara karşı kullandığı keskin bir silah. Kadına yönelik şiddetinin normalleştirmek ve kadın katliamlarına kılıf uydurmak için yoğunca kullanılıyor. Ancak Mahsa Amini’nin katledilmesinin başka bir nedeni de var. O da etnik kimliği yani Kürt olmasıdır. Kadın ve Kürt kimliği Türkiye’de olduğu gibi İran’da da bir kadının katlinin kolayca manipüle edilmesi ve hesapsız kalması demektir. Nitekim Amini’nin katledilmesine yönelik tepkilerin artması üzerine molla rejimi yetkililerinin ilk tepkisi Seqızlı olmasını ön plana çıkarmak oldu.
 
Bu notu düştükten sonra halk isyanının asıl nedenine bakalım. 1979 İslam Devrimiyle birlikte iktidarı ele geçiren siyasal İslamcılar kendini kurumsallaştırdıkça şeriat kuralları olarak ifade ettikleri yeni bir insan modeli oluşturma süreci başlatıldı. Bu modele göre kadın ya da erkek bir insanın nasıl düşüneceğine, nasıl davranacağına, nasıl yürüyeceğine, ne giyeceğine ve neler yiyeceğine kadar en ince detaylarına kadar tanımlanıyor. Siyasal İslamcılığın tahayyüllerini eğitim, yargı, ekonomi, siyaset, sanat, edebiyat başta olmak üzere yaşamın tüm alanlarına hâkim kılmaya çalıştı. İslam’ın Şia mezhebi ve Fars milliyetçiliği üzerinden ideolojileştirilen bu tahayyül zamanla Şiilerin yaşadığı Ortadoğu ülkelerine ihraç etmeye başladı.
 
Şİİ KESİMLERİ KONSİLİDE ETME ÇABASI
 
Devletin askeri ve polis güçlerinin yanı sıra Besic ve Ahlak polisi gibi paramiliter güçlerle içerde bu kişilik modeli insanlara dayatılırken, Devrim Muhafızlarıyla Arap ülkeleri ağırlıklı olmak üzere Şii nüfuzun olduğu ülkelere taşıma stratejisini izledi. Şu an Afganistan, Pakistan, Yemen, Suriye ve Irak’ta yerel paramiliter güçlerle varlık gösterirken, diğer Arap ülkelerindeki Şii ve Alevi toplumsal kesimleri konsolide etmeye dönük örgütlemelere sahiptir. İran içinde toplumun herhangi bir kesimimin herhangi bir nedenle örgütlemesini idam gerekçesi yapan rejim, Şiilerin bulunduğu her ülkede yoğun bir örgütleme çalışması yürütüyor.
 
Dışarıda bulundurduğu Devrim Muhafızı ordularını ve buna bağlı yerel paramiliter güçlerin eğitim, lojistik, silah ve askeri giderleri ciddi bir ekonomik maliyete tekabül ediyor. Ancak rejim, Şialıkla harmanladığı Fars milliyetçiliğinin emperyal hedefleri için bu politikada ısrar ediyor. Ekonomik yükü ise halkların sırtına yıkıyor. İran’da halkların her fırsatta sokağa dökülmesi ve isyana durmasının temel nedeni rejimin bu politikasıdır. Zira bu politika hem Ortadoğu’dan hem de dünyadan tepki topluyor. Şialık üzerinden yürütülen emperyal politikalar İran’ın Arap ülkeleri, Afganlar ve İsraille karşı karşıya gelmesi anlamına geliyor.
 
Fars emperyalizmine karşı Arap, İsrail ve müttefiki batı ülkelerinin reaksiyonu İran’a ekonomik, askeri, siyasi ve diplomatik yaptırımlara dönüşüyor. ABD’nin öncülüğünü yaptığı yaptırımların İran ekonomisine etkisi ciddi. Petrol zengini bir ülke olduğunda ayakta kalmayı başarsa giderek azalan gelirler emperyal hevesleri için dışarda tuttuğu askeri güçler ve paramiliter güçlere yetmiyor. Yük giderek ağırlaşıyor ve ağırlaşan yük yeni vergilerle halktan alınıyor. Rüşvet, yolsuzluk ve rantın vaka-ı adiyeden sayıldığı ülkede, enflasyon son birkaç yıldır yüzde dörtyüzlerde seyrediyor. İşsizlik, yoksulluk ve yoksunluk her geçen yıl daha fazla derinleşiyor.
 
TOPLUMU DENETİM ALTINDA TUTMA ISRARI
 
Rejimin 1979 İslam Devrimiyle meriyete koyduğu yeni toplum ve insan modeli çoktandır iflas etti. Çöktü ve elinde kaldı. Bundan siyasi ve ekonomik olarak rant sağlayan molla rejimi dışında kimse itibar etmiyor. İrani halkların yüzde 90’ı rejim ve rejimin insan ve toplum modelinden nefret ediyor. Ne özgürlük ne istikrar ne de refah vaat eden bu model halklara her geçen gün yeni bir yük bindiriyor. Yıllardır süren ekonomik kriz halkın tahammül sınırlarını zorluyor. Bu nedenle yılda birkaç defa halk bir vesileyle sokaklara iniyor. Rejim sıkıştıkça stratejisini, politikalarını gözden geçirmek yerine despotik yapısını tahkim ediyor. Sivillerin hafiye haline getirildiği Besic, İrşat ve Ahlak Polisi gibi yapıları büyütüyor. Toplumu baskı ve zorla denetim altında tutmakta ısrar ediyor.
 
HALKLARA YÖNELİK ASİMİLASYON POLİTİKASI
 
Devletin şiddet gücünü Kürt, Beluci, Gilek, Arap, Tacik ve Azerileri gibi diğer halkları asimile etmek ve bastırmak için kullanıyor. Eril, dinci ve gerici erkek aklının en fazla yoğunlaştığı, örgütlendiği rejimlerin başında gelen Molla rejimi toplumun tüm nefes borularını tıkatmış ve gerici insan ve toplum modelini devletin şiddet gücüyle kabul ettirmeye çalışıyor. Halkın bu zulme karşı isyanını da tüm gerici despotik iktidarlar gibi “dış güçlerle” izah ediyor. Örgütlenme, ifade ve inanç özgürlüğü gibi temel hakları idam gerekçesi yapıyor. Bu ve benzeri iddialarla binlerce insanı idam ediyor. Halkların en temel kültürel, kimliksel, toplumsal ve siyasi haklarını Fars milliyetçiliğine karşı tehlike olarak görüyor ve katliamla bastırıyor.
 
Kadına düşman, halklara düşman, işçiye, emekçiye, yoksula ve farklı olan her şeye düşman olan rejimin halklara verebileceği herhangi bir şeyi kalmamış. Ayakta kalmasının tek dayanağı sayısını arttırdığı devletin zor araçları ve paramiliter yapılarıdır. Toplumun taleplerini şiddetle bastırarak çıkış arıyor. Bu politikasının yarattığı kriz ve çöküş giderek daha kısa aralıklarla rejimin ayaklarına, ellerin ve boynuna dolanıyor. Halkı nefes alamaz duruma getiren rejimin kendisi de halkların isyanı karşısında nefes alamaz duruma gelmiş. Toplum en ufak bir kıvılcımda ayağa kalkıyor. Dolayısıyla rejimin “dış güçler” iddiasının gerçeklerle alakası yok. İsyanların sebebi rejimin çökmüş, iflas etmiş insan ve toplum modelinin zorla dayatılmasıdır.
 
Nitekim rejimin ısrarla Amini’nin Kürd kimliğini, imansızlığını, toplumun ahlakına aykırı davrandığı iddialarına ve “dış güçler” hamasetine kimse inanmadı. Kürdistan eyaletinde başlayan isyan hızla Arapların, Farsların, Gileklerin, Belucların, Teckilerin ve Azerilerin yaşadığı tüm eyalet ve şehirlere yayıldı. Yetmedi dünyanın ilerici insanlığı bulunduğu her yerde Molla Rejimine karşı tepkisini ifade etti. İsyanların giderek sık aralıklarla ve daha yaygın ve etkili bir şekilde yaşanması Molla Rejimi için ciddi bir SOS’dir. Kadınlar, halklar, yoksullar, ezilenler rejimden kurtulma provalarını yapıyor.
 
EZİLENLERİN DİRENİŞİ
 
İran’da yaşananlar aslında tüm despotik, gerici diktatörlükler için de bir SOS’dir. Halklar artık milliyetçilik, cinsiyetçilik ve mezhepçilik hamasetine inanmıyor. Farklılıklara düşmanlık üzerinden tekçiliğin inşa edilmesine rıza göstermiyor. Devletin yoğun şiddeti karşısında zaman zaman geri çekilse de kadınlar, halklar ve ezilenler pes etmiyor. Çünkü bu karanlık, gericilik, zulüm ve despotizm karşısında yapabilecekleri başka bir şey gidebilecekleri başka yer yok. Tarihin tekerrür ettiği bir olgu ve olay varsa o da hiçbir despotizmin, gericilik ve karanlığın daimî olmayacağı ve önünde sonunda ezilenlerin direnişi karşısında yenilgiye uğrayacaklarıdır.
 
Masha Amini’nin katledilmesiyle başlayan isyan, ezilenlerin kadın öncülüğünde özelde İran rejimine genelde tüm despotik, gerici, eril iktidara karşı gelişen ilerici insanlığın isyandır. Bu isyanın karşısında hiçbir despotizmin direnme ve ayakta kalma şansı yoktur.