Heykeltraş Orhan: Her sorun sanatçının belleğinde yer edinmeli

img
ANKARA - “Türkiye’de yaşanan her sorun sanatçının belleğinde yer edinmeli” diyen heykeltıraş Uygur Orhan, “Sanat görünmeyeni, görünür kılan bir araçtır” dedi.
 
Ankara’nın Çankaya ilçesine bağlı Ayrancı Mahallesi’nde Çıra Sanat Atölyesi’ni işleten 65 yaşındaki emekli edebiyat öğretmeni ressam, heykeltraş Uygur Orhan, babası Nurettin Orhan’dan öğrendiği mesleği sürdürüyor. Elazığ’ın Harput ilçesinde doğan Orhan’ın babası ise 1945 yılında Nazilerin Almanya’yı işgalinin ardından Türkiye’ye sürgün edilen Yahudi heykeltıraş Rudolf Belling’den öğreniyor. Üniversite öğrenimini Diyarbakır’da tamamlayan Orhan, sanatla olan tanışıklığını ve bitmeyen ilgisini anlattı.  
 
Doğduğu evde tavandan sarkan tuvallerin olduğuna ve heykellerin olduğu bir ortamda büyüdüğünü dile getiren Orhan, “Atölye ortamında büyüdüm, babamın kerpiçten bir atölye evi vardı ve bu durum beni çok etkiledi. Heykelle doğdum, babam elini çamurdan çıkarmıyordu. Heykel ve resim yapma süreçlerinde hep yanında olurdum. Ben onun bir yontma çırağıyım, o ise benim ustamdı. 1960’ın ‘Akbaba’ dergileriyle büyüdüm. Sadece sanatla uğraşan biri değilim. Yaşama savaşı içinde sanatla da uğraşan biriyim. Sanatım içerisinde en belirgin şey, halka bağlılık ve halkın yaşamı. Yaşar Kemal'in de dediği gibi, iki yaratıcı güç vardır: Doğa ve insanın yaratıcılığı. Bu ikisi de yok oldu mu, bence sanatla uğraşılmaz” dedi.
 
Sanatın toplumsallıktan da uzaklaşmaması gerektiğini savunan Orhan, sanatın halkın içerisinde üretildiğini söyledi ve ekledi: “Türkiye’nin her sorunu sanatçının belleğinde yer edinmelidir.”
 
KOMÜN BİR SANAT ANLAYIŞI 
 
Çalışmalarını uluslararası alanlarda çocuklarla beraber yürüttüğünü söyleyen Orhan, “Sadece bir ressam ya da heykeltıraş değildim, hem üretip hem bulaşık yıkıyorduk, kolektif bir yaşam çerçevesinde. İzmir’in Selçuklu ve Dikili ilçelerinde, kolektif bir yaşamın nasıl olacağını mümkün kıldık. Belediyeler, uygun zamanlarda bizi çağırıyor ve onlara da kolektif yaşamı öğretiyoruz” diye aktardı.
 
‘SANATÇI SİYASAL BİR VARLIKTIR’
 
Sanatçının tamamen siyasal bir varlık olduğunun altını çizen Orhan, “Sanatçı sadece gözleri ve kulakları olan biri değildir. Sanatçı, toplum sorunlarından kendini bağımsız tutamaz ya da kendini bu duruma karşı koyamaz. Sanat görünmeyeni, görünür kılan bir araçtır” diyerek, günümüzde ise sanatın sergi salonlarına hapsedildiğini dile getirdi.
 
‘SANATÇI TOPLUMUN YANINDA YER ALMALI’ 
 
Türkiye’de heykel sanatının piyasalaştırılmasını eleştiren Orhan, “Bir kentin dokusunu ve tarihini yok etmek için o kentlerdeki binaları ve yapıları kendilerine göre yönlendiriyorlar. Osmanlı mimarisi ve Selçuklu mimarisi deyip halkı kandırıyorlar. Bunlara karşı mücadeleyi büyütüyorum. Çalışmalarımı yaptığım bu yer kira. Ve burayı bağışlarla ayakta tutuyorum. Sanatçı, mücadele eden kesimin yanında olmalı. Kadın cinayetlerinden, iş cinayetlerine, cumartesi annelerinden, cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine kadar, sanatçı toplumda yaşanan her türlü olayın yanında yer almalı. Sanatçıların örgütlü olması gerekir. Öyle uzaktan uzağa destekliyorum demeden, içinde olacaksın. Ben küçük bir kıvılcım yarattım. Bu zamana kadar ürettim, üretmeye de devam edeceğim” dedi.
 
HER ŞEY YAŞAM SANATININ İÇİNDE
 
Hem resimleriyle hem de heykeltraşlarıyları toplumun sorunlarına eğilen Orhan, 1 Eylül Dünya Barış Günü açtığı resim sergisini Cumartesi Anneleri’ne atfettiğini hatırlatarak, şunları söyledi: “Dünya halkları şu anda savaş halinde ve savaş kışkırtıcıları var. Bu durum bütün topluma acı vermiştir. Emek en yüce değerdir. Cumartesi Anneleri dramatik bir acı. O acıları düşünürken resimde fırçam da kaybolmuş gibi hissettim. Düşünsenize, en sevdiğiniz şeyler kaybolmuş ve bilmiyorsunuz nerede olduğunu, ‘kemiklerini bulsam tutup öpeceksiniz’ diyorsunuz, ‘evimi boyamıyorum ki tanısın, bulsun’ diyen bir yürek beni ilgilendiriyor. Bir kelimenin yasaklanmasından tut, bir insanın işkencede öldürülmesine kadar her şey bu yaşam sanatının içinde. Ben şiirin kelimelerle yazıldığını, bir matematik olduğunu, bir yankı oluşturduğunu sonradan anladım. İlk şiir kitabım yayınevlerinde basıldı ama ilk ödülüm Adnan Yücel ‘Roboski Ölüleri’, Roboski’de öldürülenlere adadım. Kapak ve görseller bana aitti. İki tane büyük projem var şimdilik. Bana bir karavan versinler, sanatımı oradaki gençler ve çocuklarla buluşturayım. Sanatı üretmek için hiç kimse bahane bulmamalı. Sanatta hegemonik bir yapı var. Sanat sadece galerilere tutsak kalmış, ben onların dışında ayrıksıyım.”
 
Ekonomik krizin sanatçıları da etkilediğini aktaran Orhan, “Her şey çok pahalı tuval ve fırça alamıyorum. Tüm sanatçıların ortak kaygısı da bu nerede üreteceğiz ve nasıl üreteceğiz. Sanat üretiyoruz diye, belediyeler yer versin ve zabıtalar sanatımıza karışmasın. Trafiğe kapalı bir alanda sanatçılar özgürce sanatlarını inşa etsinler. Sanatçıların kalabalığından mı korkuyorsunuz” diye konuştu.