AMED - Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi Koordinatörü Yüksel Genç, "Bütün araştırmalarında Meclis’e birincil sorumluluk yükleniyor. Toplum, Meclis’i sürecin yasal-anayasal güvencesi olarak görüyor. Sürecin toplumsallaşması için somut adımlar atılmalıdır" dedi.
Kürt sorununun çözümü için 1 Ekim 2024’te Devlet Bahçeli’nin, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) sıralarına giderek tokalaşması ve ardından Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yaptığı Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı ile başlayan süreç devam ediyor. Süreç kapsamında Meclis’te Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu kuruldu.
Komisyonda dinlenenler arasında yer alan Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi Koordinatörü Yüksel Genç, yaptıkları saha araştırmaları kapsamında sürece dair değerlendirmelerde bulundu.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Parti sıralarına gitmesiyle başlayan sürecin, daha önce rastlanmayan bir başlangıç biçimi olduğunu belirten Yüksel Genç, Bahçeli’nin 11 Temmuz’da PKK tarafından silahların yakılmasının ardından yaptığı, “Kuşun bir kanadı tamamdır, Öcalan gereğini yaptı. Kuşun bir kanadı tamamlandı, sıra ikinci kanatta” açıklamasını anımsattı. Yüksel Genç, ikinci kanadın devlete, iktidara düşen sorumluluklar olduğunu kaydederek, kuşun ikinci kanadının kurulabileceğine dair en güçlü adımın, Meclis’te kurulan komisyon olduğunu söyledi. Yüksel Genç, “Türkiye bu kuş ise bu kuşun uçabilecek ikinci kanadının kurgulanması açısından Meclis önemli bir köprü rolü oynayabilecek durumda. Ama hala Türkiye yetkili ağızları açısından süreç, ‘Terörsüz Türkiye’ olarak tarif ediliyor. Hala ortak ve yeni demokratik cumhuriyetin birlikte inşası söylemine ait kurguları duyamıyoruz. Hala güven arttırıcı önlemler, yol temizliği, Kürt meselesinde şiddet ve gerilime yol açan ana nedenlerin giderilmesine dönük bir yol haritasının açığa çıkarıldığını gösteren güçlü öğelere rastlamış değiliz. Dolayısıyla kuş hala tek kanatlı” dedi.
BİRİNCİ BARIŞ GRUBU
1999’da Birinci Barış Grubu olarak Türkiye’ye gelen ve uzun yıllar cezaevinde tutulan Yüksel Genç, 1999’da ‘Barış ve Demokratik Çözüm Grubu’ olarak gelişimizin ortaya çıkardığı sonuçlar, bugün ‘Barış ve Demokratik Toplum Grubu’nun neden Türkiye’ye gelemediğini anlatan içeriklere sahip. 1999’da bir iyi niyet adımı olarak geldik. Ne yazık ki bizim gelişimiz tek taraflı yürüyen bir süreçti. Sayın Öcalan’ın kendi inisiyatifiyle Kürt meselesinin barışçıl, demokratik çözümünün formülasyonunu ortaya koyduğu ilk adımlardan bir tanesiydi. Dolayısıyla bizim gelişimizi ve varlığımızı, toplum içinde var olmamıza kendisini hazırlamak istemeyen bir devletin, oradan gelecek binlerce kişi için kendisini nasıl hazırlanacağını düşünmek zorunda. O dönemde 8 kişinin sağlıklı, güvenceli, demokratik ve barışçıl araçları kullanmasına, çözüm sürecinin parçası kılınmasını sağlamak istemeyen devlet, bugün binlerce gerillanın silahlarını bırakıp gelmesi halinde demokratik toplum inşası ve demokratik Türkiye inşasında yer alma biçimini nasıl sağlayacağını düşünmek ve buna sağlam hazırlanmak zorunda” diye belirtti.
‘GELENLER BARIŞIN İNŞACISI OLSUN’
Yüksel Genç, “Gerilla Türkiye’ye sağlıklı, barışa onurlu katılım hakkının tanındığı, kimliğinin, onur hakkının iade edildiği; Türkiye’de düşünce, ifade, örgütlenme özgürlüğü ve toplumsal demokratik inşa sürecinin bir parçası olma sürecini yürütebileceği, yasal, psikolojik, bürokratik ve toplumsal düzlemlerin yapıldığı bir ortamda ancak gelebilir. Dolayısıyla bunlar için adına ister ‘Eve Dönüş Yasası’, ister ‘Silahsızlanma müzakereleri ve silahsızlanma süreci’ deyin, gerillanın öznesi olduğu ve direk katıldığı belli mütabakatlar etrafında Türkiye’ye gelmesi sağlanmalı. Bizim hikayemiz için şunu söyleyebiliriz; Barışın bedeli ödenmiştir. Gelenler barışın bedelini ödemesinler, barışın inşacısı olsunlar. Lütfen buna alan, zemin, zaman, yasa ve çerçeve oluşturalım” çağrısı yaptı.
DEMOKRATİK ENTEGRASYON
Yüksel Genç, Abdullah Öcalan’ın sık sık bahsettiği demokratik entegrasyon yasalarına dair şunları söyledi: "Demokratik entegrasyon, tüm farklı varlıkların birbirini tanıyarak, birbirine saygı duyarak, birbirini güçlendirerek birlikte güçlenme, var olma halidir” dedi. Demokratik toplum inşasının kendisinin aslında bir tür entegre ve demokratik cumhuriyetin inşası anlamına geldiğini belirten Yüksel Genç, “Çünkü demokratik toplum inşasının kendisi tüm toplumsal çoğulculukları, farklılıkları tanıyan, eşitleyen, alan açan ve farklılıklarıyla birlikte biz olmayı öneren bir yerde duruyor. Yerel, idari statülerin tanınması, yerelleşmenin güçlendirilmesi, farklılıkların varlıklarını güçlendirme, devam ettirme ve koruma sistemleri açısından bir teminattır. O nedenle yerelleşme bu tür demokratik entegrasyonlarda en önemli unsurlardan biri olarak görülmektedir. Bir entegrasyon hukuku, demokratik cumhuriyet hukukunun kendisine tekabül ediyor. Entegrasyon, çoğulculukla uyumlu, çoğulculukla tanıyan, çoğulculuğun zenginliği üzerinden kendisini birleştiren bir yere tekabül ediyor. O yüzden entegrasyon hukuku mutlaka gerekiyor. Entegrasyon hukuku öyle bir hukuktur ki, toplumlar farklılıklarıyla biz olmayı öğrenebilmeyi ve bunu gururla söyleyebilmeyi sağlayabilir. Türkiye bütün farklılıklarıyla beraber eşit, özgür ve biz olmayı beceren hukuksal, bürokratik, toplumsal düzlem kurabilir."
GÜVENSİZLİĞİN NEDENLERİ
Süreci en başından beri araştırdıklarını aktaran Yüksel Genç, meclis, iktidar, siyasetçiler ve halkın bu sürecin “kendine has” bir süreç olduğu noktasında ortaklaştığını kaydetti. Sahanın sürece karşı çok temkinli olduğunu belirten Yüksel Genç, buna karşın Abdullah Öcalan ve PKK’nin attığı adımları desteklediğini belirtti. Yüksel Genç, sürecin başarıya ulaşacağına inanların sayısının ise çok az olduğunu belirterek, bir güven bunalımının yaşandığını söyledi. Yüksel Genç, güvensizliğin nedenlerinin “Geçmişteki süreçlerin getirdiği kırılmalar, devletin Kürt meselesini asla çözmek istemeyeceğine dönük derin inanç ve PKK'nin silah bırakmayacağına dair derin kanaat” olduğunu belirtti.
Yüksel Genç, “PKK silah bırakacağını bir kongre ile ilan etti ve bunun sembolik seremonisini de gösterdi. Dolayısıyla silahlarını bırakmış, bırakmak isteyen, bırakacağını gösteren bir örgütün varlığı, üçüncü güvensizlik gerekçesinin hem Türkiye hem Kürdistan nezdinde büyük oranda aşılmış olması anlamına geliyor. Fakat diğer ikisi giderilmedi. Hem önceki süreçlerin travmatik sonuçları hem iktidarın çözme niyetine dair toplumu tatmin edici söylem ve girişimlere sahip olmaması, güvensizliğin sürdürülebilir olmasına da vesile oluyor” ifadelerini kullandı.
‘GÜVENSİZLİK HALİ KIRILABİLİR’
Güvensizlik halinin kırılmasının hızlı ve kolay olabileceğine vurgu yapan Yüksel Genç, “Örneğin hasta mahpuslar çok hızlı bırakılabilir. İnfazları yakılanlar hızla bırakılabilir. Bunun için yeni bir yasal düzenlemeye ihtiyaçları yok. Aksine yasanın kötü uygulanması niyetinden vazgeçmeye ihtiyaç var. Siyaset yapanların bir an önce bırakılmasına mevcut hukuksal düzlem müsait. Öte yandan çok hızlı bir biçimde Türkiye'nin ayağına da pranga olan Terörle Mücadele Yasası hızla lağvedilebilir. Yine infaz yasası çok hızlı bir biçimde düzenlenebilir” diye kaydetti.
‘UMUT HAKKI’ BEKLENTİSİ
Sahada yaptıkları araştırmalarda “umut hakkı” beklentisinin de ön plana çıktığını ifade eden Yüksel Genç, Bahçeli’nin “umut hakkı”na dair söylemlerini hatırlattı. Yüksel Genç, “Sayın Öcalan Meclis’e gelmedi ama İmralı ve tecrit koşullarına rağmen örgütünü feshetme ve silahsız mücadeleye çekmekle ilgili rolünü oynadı. Örgütü buna uyacak kararları, kongre kararlarıyla aldı ve pratik uygulamasını gösterdi. Kongre kararları örgütlerin anayasasıdır, bu kararları küçümsememek lazım. Burada kala kala Bahçeli'nin ‘Umut hakkından yararlansın’ dediği kısım kaldı. Kürtlerin Öcalan'ın sürecin baş müzakerecisi olarak dahiliyetini içeren ‘umut hakkı’ beklentisi duruyor. Dolayısıyla ‘Umut hakkı’nın kendisi basit bir hukuksal hakkın tanınması değildir. ‘Umut hakkı’, 200 yıllık Kürt meselesinin çözümünde, demokratik toplumun inşasının en önemli, başat aktörünün sağlıklı ve aktif rol oynayabilmesinin de koşulu gibi görünüyor. Dolayısıyla bu çözüm sürecinin en öncelikli beklentilerinden biri de Kürtlerin baş müzakereci olarak tanıdığı Öcalan'ın koşullarının güvenli, eşit, adil, sağlıklı bir düzleme çekilmesini içeriyor” ifadelerini kullandı.
‘MECLİS ROLÜNÜ OYNAMALI’
Yüksel Genç, “Sürecin çözümüne aslında dolaylı olarak talipsiniz ama bu sürecin en önemli baş müzakerecisini tecrit, hapis, eşit olmayan koşullarda tutuyorsunuz. Müzakere masasının taraflarının barış silahlarının eşit olması gerekir. Dolayısıyla Öcalan'ın ‘umut hakkı’ barış silahlarının eşitliği açısından olmazsa olmaz pozisyonlardan biridir. Komisyondan görebildiğimiz ve izleyebildiğimiz kadarıyla ‘umut hakkı’na dair herhangi bir resmi söylem içerisinde bulunmuyorlar. Dolayısıyla böyle bir gündem ve böyle bir sorumlulukları varmış gibi davranmıyorlar. Bunun yanı sıra sorunun muhatabı, sorundan etkilenen, sorunu konuşan, sorunla bağ kuran herkesle konuşuyorsunuz. Ama bu sorunun ana müzakerecisiyle konuşmuyorsunuz. ‘Umut hakkı’nı gündemleştirmediğiniz gibi bu sürecin ana sahibiyle de konuşmazsanız, sürecin kendisi sınırlandırılmış bir tür halkla ilişkiler çalışmasına döner” diye kaydetti.
Bütün araştırmalarında Meclis’e birincil sorumluluk yüklendiğini belirten Yüksel Genç, toplumun Meclis’i sürecin yasal-anayasal güvencesinin oluşabileceği alan olarak gördüğünü söyledi. Yüksel Genç, “Komisyon, Meclis’in bu rolünü oynayabilmesi için çok önemli bir avantaj alanı. Meclis de bu tarihi sorumluğundan yola çıkarak Öcalan'la da görüşerek, sorumluluk alması gerekiyor” diye belirtti.
‘SÜRECİN TOPLUMSALLAŞTIRILMASI ŞART’
Sürecin toplumsallaştırılmasının şart olduğunun altını çizen Yüksel Genç, “Bu noktada iktidarın toplumu rahatlatmak, güven vermek, kutuplaşmanın ortaya çıkardığı ‘milliyetçi zehirlenmeden’ korumak ve kurtarmak açısından sorumlulukları var. Sürece sahiplenme zorunluysa, bu bütün topluma ait bir sorumluluk. Bu toplum birlikte nasıl yaşanacağına karar verebilmeli. Siyaset yapıcılar, siyasi çıkarlarla süreçleri manipüle edebilirler. Ama toplum birbiriyle olma ihtiyacına ikna olabilmeli. Yaşadığı bütün krizlerin ana çözümünün bu sorunun demokratik çözümünden geçtiği ve Türkiye'deki büyük bir demokratikleşme atılımıma ihtiyaç olduğunu görebilmelidir. Barış toplumun hakkıdır. Hakkı olana sahip çıkmak da toplumun sorumluluğudur” dedi.
MA / Rukiye Payiz Adıgüzel