İSTANBUL - Günümüzde hızla büyüyen çevre sorunlarının ve toplumsal değişimlerin müzikle kurduğu ilişkinin zayıf olduğunu belirten Karadenizli sanatçı Ayşenur Kolivar, “Artık kendi memleketine turist bir kitle var” dedi.
Laz, Hemşin, Rum, Gürcü gibi halkların yaşadığı Karadeniz’in çok dilli yapısı bölge müzisyenlerinin müziğine de yansıyor. Bu müzisyenlerden biri de Sonbahar filminde Hemşince “Daim Yusuf Orti” ve Yüreğine Sor filminde Rumca “Ela Ela Leose” şarkılarını söyleyen Ayşenur Kolivar. Müziğe 1993’te Kardeş Türküler grubuyla başlayan Kolivar daha sonra Kazım Koyuncu, Birol Topaloğlu ve Vova ile birçok projede yer aldı.
Kolivar ile Kardeş Türküler'le geçirdiği dönemi ve Karadeniz müziğinin çok dilli yapısına ilişkin konuştuk.
Müzik yolculuğuna değinen Kolivar, “93 yılında üniversiteye başladığımda Kardeş Türküler bir öğrenci kulübü projesiydi. Benden önce yapılmış konserin kitapçığındaki şarkı sözlerini okuduğumda yaşadığım duyguları anlatamam. Bir Ermenice şarkıyla kırlarda dolandım, baharı hissettim; bir Kürtçe aşk şarkısında sevdiğimin güzel boynunu kumruya benzettim, seyreyledim; bir Çerkes şarkısında ana oldum savaşa karşı ses verdim. Tüm güzel ve insani duyguları yaşadım o sözlerde. Ve işte yıllardır aradığım bu, böyle bir müzik yapmalıyım dedim. Aradığım bu güzellik yan yana durma, kardeşçe tüm dillere, tüm kültürlere açık olma haliydi. Kardeş Türküler'de Anadolu ve komşu coğrafyaların çok kültürlü müzikleri hakkında çalışırken aynı zamanda okurken, öğrenirken kendi coğrafyama dair de düşünmeye başladım. Peki ya Karadeniz? Dolayısıyla hem politik hem sanatsal olarak müzikle kurduğum ilişkinin temeli Kardeş Türküler'de oluşmuştur” dedi.
‘POLİTİK DURUŞ 90’LARDA GELİŞTİ’
Karadeniz müziğinin piyasadaki sunumunda çok dilli bir yapının ön planda olduğunu aktaran Kolivar, “Karadeniz'de konuşulan Lazca, Hemşince, Karadeniz Rumcası, Gürcüce dillerinde söylenmiş hem anonim halk şarkılarının hem de bestelerin pek çok albümde yer aldığını görüyoruz. Bu diller ve anonim şarkılar yörede hep vardı, yeni ortaya çıkan bir şey yok aslında. Hatta taş plak döneminde de 45'liklerde yer yer kimi Lazca ve Karadeniz Rumcası kayıtlara rastlamak mümkün. Ancak bu dillerin daha politik bir duruşla kamusal alandaki varlığını 90'larda Zuğaşi Berepe'nin çıkışıyla başlayan kültürel harekete bağlamak gerekir” diye belirtti.
‘KARADENİZ ZENGİN BİR COĞRAFYA’
90'lardaki bu arayış ve var olma derdinin Kürt kültürel hareketinden etkilendiğini söyleyen Kolivar, sözlerine şöyle devam etti: “Özellikle 12 Eylül'ün ve tabii öncesinde Cumhuriyet tarihi boyunca yürütülen politikaların yarattığı etkiyle kendi evimizde, köyümüzde kullanılan dillere bile yabancılaşmıştık. Bu konuda kimi müzisyen ve araştırmacı arkadaşlarımız çok ciddi özverilerle kıymetli ve öncü işler yaparak süreci başlattı. Karadeniz diller ve diyalektler açısından çok zengin bir coğrafya, bunların kamusal alandaki sunumu kültürel çeşitlilik açısından çok kıymetli. Bunun bu dillerin geleceği açısından da önemli olduğunu düşünüyorum.”
‘İNSANLAR ÇOK MUTLU’
Karadeniz müziğinin çok dilli yapısına farklı kesimlerin farklı tepkileri olduğunu dile getiren Kolivar, kendisi için en kıymetli olanın, bu dilleri konuşan insanların tepkisi olduğunu söyledi. İnsanların kendi dillerinde şarkılar söylenmesinden, bu şarkıları radyoda, televizyonda duymaktan çok mutlu olduğunu ifade eden Kolivar, “Özellikle genç insanların kendi kimliklerini ifade etmesinde bu müziklerin etkisi önemli, bir tür kabul, var oluş. Bir arkadaşım yıllar evvel ilk kez albümde seslendirilmiş Lazca bir şarkı dinlediğinde nasıl heyecanlandığını, heyecandan ağladığını anlatmıştı. Benzer pek çok hikaye dinledim. Konserlerde Hemşince bir şarkı söylerken genellikle, Hemşince Batı Ermenicesinin bir diyalektiğidir diye tanıtıyoruz. Çünkü maalesef bilinmiyor. Konser sonrası gelip dille ilgili sohbet etmek, soru sormak isteyen, 'ilk kez duydum, çok teşekkür ederim' diyenler oluyor” ifadelerini kullandı.
‘KİME NE ZARARI VAR?’
“Hemşince, yahut Karadeniz Rumcası şarkı söylemenin kime ne zararı var?” diyen Kolivar, “Bu diller bu coğrafyaya ait mi? Evet. Hala konuşuluyor hatta. Bu insanların kendi dillerinde şarkı söyleme hakkı niye olmasın? Yahut Rumca bir şarkı söylemenin Pontusçu olmakla alakası ne? Ya da daha vahim soru Pontusçu olmak ne?” diye sordu.
‘MÜZİSYENLER ALBÜM ÇIKARMIYOR’
Kolivar, piyasa koşulları, teknolojik gelişmeler gibi kimi unsurların Türkiye'deki diğer müzikler gibi Karadeniz müziğini de olumlu ve olumsuz etkilemekte olduğuna değindi. Kolivar devamla, bu dönüşüm hakkında da, “Mesela Karadeniz müzisyenleri de artık albüm çıkarmak istemiyor, daha çok single çalışmaları yahut dijital sunumu tercih ediyor. Ancak bir de yöreye has dinamiklerle şekillenen bir yapı var. Elbette o da gerek Türkiye gerek dünya kültürel değişimlerinden çok da bağımsız değil. Mesela çok dilli müzik kültürünün 2000’lerde yaygınlaşmasından bahsettik ama günümüze geldiğimizde bunun farklı dillerde şarkıları yan yana söylemenin ötesinde kültürel bir mücadeleye dönüştüğünü yahut bir aradalığa dair farklı bir perspektif geliştirildiğini görmüyoruz” ifadelerine yer verdi.
‘MEMLEKETİNE TURİST BİR KİTLE VAR’
Karadeniz Sahil yolu, HES'lerle ilgili mücadelelere Karadenizli müzisyenlerin hem aktivist olarak katıldıklarını hem eylemlerde sahne aldıklarını, bu sorunları ele alan parçalar yaptıklarına da değinen Kolivar, şöyle konuştu: “Ancak günümüzde hızla büyüyen çevre sorunlarının ve ciddi toplumsal değişimlerin müzikle kurduğu ilişkinin zayıf olduğunu düşünüyorum. Karadenizlinin coğrafyası ile kurduğu ilişki değişti. Artık kendi memleketine turist bir kitle var. Dolayısı ile onların beğenileri müziği şekillendirmekte. Bu da özellikle sözlerde giderek gerçeklikten kopmuş sadece nostaljik bir yaklaşımın ötesinde yeni koşulların yeni toplumsal yapının ruhunu yansıtacak müzikler olarak sunulamıyor.”
Kolivar ayrıca müzisyen olabilmek için kurulan ilişki ağlarının erkek bir yapıya sahip olduğu için Karadeniz müziğinde kadın müzisyenlerin az olduğuna dikkati çekti.
MA/Tolga Güney